Mesaj Sayısı: 13 Katılım Tarihi: 15.03.06 Konum: ankara Yaş : 49
OYLARIMIZ
Darbeye Karşı Demokrasiyi, Savaşa Karşı Barışı,
Neo-liberalizme Karşı Emekçileri Destekleyecek,
SESİMİZİ MECLİSE TAŞIYACAK BAĞIMSIZ ADAYLARA!
Mesaj Sayısı: 44 Katılım Tarihi: 08.10.06 Konum: ankara Yaş : 38
Şükrü Erbaş, 1953'te Yozgat'ta doğdu. İlk ve ortaöğrenimini bu kentte yaptı. Gazi Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilimler bölümünü bitirdi. İlk şiiri Varlık dergisinde yayınlandı.(1978) İlk kitabı Küçük Acılar'ı 1984 yılında yayınlayan şair, Ceyhun Atuf Kansu, Orhan Murat Arıburnu ve Ahmed Arif Şiir Ödüllerinin sahibi. Şairimize başarılar diliyorum.
UZUN AYAKLANMA
Sesin, çocuğum senin, taşlara can veren
Bir iğdeli yol, bir akasya serinliği...
Sonra o altın zaman saçlarından doğan
Gözlerinin püsenler içindeki zeytini
Kekre ırmağı aşkın parmaklarında biten.
Sonra göğüslerinin o mağrur uçurumu
O ebruli başdönmesi gamzelerinde tüten.
Ağzın ki bir uzun ayaklanma ölüme karşı
Yürüdükçe yolları gelincik tarlasına çeviren.
Öyle kısa sürüyor ki gelişinle gidişin
Ne çekiyorsam ayaklarından çekiyorum.
Bir geçmişi sürükleyip gövdemizle kekeme
Ben kalbimi gözyaşımla yıkayarak geliyorum
Sen bir uzaklığı ölçüyorsun kirpiğinle...
Şükrü Erbaş
YER: AHMED ARİF PARKI (SOKULLU MEHMET PAŞA CADDESİ, DİKMEN PTT KARŞISI)
TARİH: 13 TEMMUZ 2007 (CUMA) SAAT: 18.30
PARTİ TEMSİLCİLERİNİN KONUŞMALARI (DTP-EMEP-SDP)
DESTEK VEREN AYDIN - SANATÇILARIN KONUŞMALARI, ŞİİR DİNLETİSİ (Sezai SARIOĞLU / Şair - Yazar, Mehmet ÖZER / Şair)
ŞÜKRÜ ERBAŞr17;IN KONUŞMASI
MÜZİK : NEVZAT KARAKIŞ, GRUP SAVAŞ VE BARIŞ, DİNLETİLER
SEMAH GÖSTERİSİ
CAN ŞENLİĞİ OYUNCULARI
Şükrü Erbaş sevdiğim değerli Şairlerdendir. Erbaşa ait olan aşşağıda ki şiiri sizlerle sürekli paylaşmak istedim. Ama doğrusu çekindim. Edebiyat eleştirisinden bazılarının incineceğini düşündüm ve siteye yazmamıştım. Ama bugün artık aşşağıdaki şiiri birlikte okumamızın zamanı geldiğini sanıyorum. Elbette köylülerimizin bildiğimiz anlatmayla bitiremiyeceğimiz iyi yönleride vardır. Zaten şair burda köylüler yanlışlarını düzeltsinler anlamında bu keskin şiiri yazmak zorunda kalmıştır. Doğrusu bir köylü kökenli olmama rağmen, hiç gocunmadım ve ben bu şiiri çok sevdim. Okumanızı tavsiye ederim.
Saygılarımla
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar ağır kanlı adamlardır
Değişen bir dünyaya karşı
Kerpiç duvarlar gibi katı
Çakır dikenleri gibi susuz
Kayıtsızca direnerek yaşarlar.
Aptal, kaba ve kurnazdırlar.
İnanarak ve kolayca yalan söylerler.
Paraları olsa da
Yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.
Her şeyi hafife alır ve herkese söverler.
Yağmuru, rüzgârı ve güneşi
Bir gün olsun ekinleri akıllarına gelmeden
Düşünemezler...
Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
Topraklarını büyütmeye çalışırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar karılarını döverler
Seslerinin tonu yumuşak değildir
Dışarda ezildikçe içerde zulüm kesilirler.
Gazete okumaz ve haksızlığa
Ancak kendileri uğrarlarsa karşı çıkarlar.
Adım başı pınar olsa da köylerinde
Temiz giyinmez ve her zaman
Bir karış sakalla gezerler.
Çocuklarını iyi yetiştiremezler
Evlerinde kitap, müzik ve resim yoktur.
Bir gün olsun dişlerini fırçalamaz
Ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler.
Birbirlerinin evlerine ancak
Ölümlerde ve düğünlerde giderler.
Şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar
Gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır
Ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar.
Binlerce yılın kalın kabuğu altında
Yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.
Aldanmak korkusu içinde
Sürekli birbirlerini aldatırlar.
Bir yere birlikte gitmeleri gerekirse
Karılarından en az on adım önde yürürler
Ve bir erkeklik işareti olarak
Onları herkesin ortasında döverler.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar yanlış partilere oy verirler
Kendilerinden olanlarla alay edip
Tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar.
Devlet, tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir
Devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar.
Yiğittirler askerde subay dövecek kadar
Ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır-
Ezim ezim ezilirler.
Enflasyon denince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler
Cami duvarı, kahve ya da bir ağaç gövdesine yaslanıp
On bir ay gökyüzünden bereket beklerler.
Dindardırlar ahret korkusu içinde
Ama bir kadının topuklarından
Memelerini görecek kadar bıçkındırlar
Harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez
Şehre giderler!
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar otobüslerde ayaklarını çıkarırlar
Ayak ve ağız kokusu içinde kurulup koltuklara
Herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden
Kızlarının talihsizliğini
ve hayırsız oğullarını anlatırlar.
Yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde
Bunun, Tanrının bir lûtfu olduğuna inanırlar.
Ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta
Gizli bir övünçle, uzak şehirdeki
Zengin bir akrabalarından söz ederler.
Kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar
Ama sokağa çıkar çıkmaz sümküre sümküre
Yollara tükürürler...
Ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine
Şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.
Köylüleri niçin öldürmeliyiz?
Çünkü onlar ilk akşamdan uyurlar.
Yarı gecelerde yıldızlara bakarak
Başka dünyaları düşünmek gibi bir tutkuları yoktur.
Gökyüzünü baharda yağmur yağarsa
Ve yaz güneşleri ekinlerini yetirirse severler.
Hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-Bu verimi yüksek bir tohum bile olsa-
Sonuçlarını görmeden inanmazlar.
Dünyanın gelişimine bir katkıları yoktur.
Mülk düşkünüdürler amansız derecede
Bir ülkenin geleceği
Küçücük topraklarının ipoteği altındadır.
Ve birer kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden
Zamanın derin ırmakları önünde...