Bu yazımda, zaman zaman hepimizi esir alan bir duygudan, olumsuz bir ruhsal durumdan sözetmek istiyorum. KİN, NEFRET ve arkasından gelen İNTİKAM duygusu.
Çoğumuzun bildiği gibi KİN ; kendimize ya da çok yakınımız olan birine karşı yapılan, unutamadığımız bir kötülüğü beynimizde saklamak, onu besleyip canlı tutmaktır.
Kin tutmanın iyi bir şey olmadığını çevremizde her zaman duyarız, hatta çoğumuz bunun böyle olduğunu da gayet iyi biliriz. Biliriz bilmesine de bundan yakamızı kurtarmayı bir türlü beceremeyiz. Kin ve nefret ve bunun sonucu olan intikam alma duygusu beynimizin bir hastalığıdır. Kin pek çok kötülüğün ve yanlışın babasıdır denilebilir. Eğer frenlenemez ise çok büyük felaketlere neden olabilir, yol açabilir. Çünkü kin, intikam duygularını kamçılar. İntikam peşinde koşmak ise aklı, sağduyuyu bir emanetçiye rehin bırakmaktır. Yine, hangi kitapta okuduğumu ve kime ait olduğunu anımsayamadığım şu saptamayı sizlerle de paylaşmak istiyorum: " İntikam peşinde koşmak sizi sokan zehirli bir yılanın peşine düşmek gibidir. Onu kovalarken kaybedeceğiniz süre içinde yılanın zehri damarlarınızda iyice yayılmış olur. " İntikam peşinde koşmanın yanlışlığını ve tehlikesini kimse bundan daha özlü biçimde ifade edemez sanırım.
18 mart 2011 tarihli Vatan Gazetesinde Zülfü Livaneli köşesinde bir bilim adamının ( Blobel ) fareler üzerinde yaptığı bir araştırmadan söz ediyordu. Buna göre canlıların beyninde yıkıcı bir gen olduğu belirlenmiş.Bu genler ışıkla vesaire uyarıldığı zaman fare birden saldırganlaşıyor, diğer farelere öldüresiye saldırıp parçalamağa koyuluyormuş. Bu tespitten sonra Livaneli şöyle devam ediyor: Biz insanların saldırganlık genlerine ( merkezine ) de günlük yaşamda o kadar çok ve değişik uyarılar geliyorki bizde fareler gibi saldırganlaşıyor, birbirimizi boğazlamağa çalışıyoruz.
Her birimizin beyninde var olan bu hastalık genlerini denetleyemediğimiz sürece felaketler yakamızı bırakmayacaktır. İlkel bir duygu olduğunu bilsek de intikam almakla sağladığımız tatminin ne kadar tatlı ve zevkli olduğu kuşku götürmez. Ancak bu anlık tatmin ya da zevkin arkasında bir ömür çekilecek ceza ve acılarla yüz yüze kalınacağı, bununla nasıl başedileceği unutulmamalıdır.
Kin tutmak ve intikam peşinde koşmak insanı hem fizik olarak yani bedenen, hem de ruhsal olarak yorar, yıpratır. Çok güzel olabilecek bir yaşamı cehenneme çevirebilir. Sizi, yakın çevrenizi büyük sıkıntılara, acılara hatta yıkımlara uğratır. Buna karşılık affetmek ise, affedilen kadar affedeni de rahat ve huzura, beden ve ruh sağlığına kavuşturur. Bedeni ve ruhu kinin ve itikam ateşinin zincirlerinden kurtarıp özgür kılar. Acının ve öfkenin sizi sizi yaralayan, hırpalayan, içinizi kemiren sonuçta da sağlığınızdan eden zehirinden arındırır. Sizi mutlu eder. Size varlığınızı,büyüklüğünüzü hissettirir. İnsani ilişkilerinizi güçlendirir. Yaşamı sevgi ile kucaklar, ona daha sıkı sarılırsınız. Yaşama, çevrenize, tüm dünyaya bakış açınız değişir. Çünkü kin ve intikam duygularının sırtınıza yüklediği ağır yükü taşımaktan kurtulmuş olursunuz. Bunları söylerken elbette "size yapılan haksızlıkları her zaman sineye çekin, doğrusu budur." gibi bir düşüncemin olamayacağını bilmelisiniz. Meydana gelen bir olayı çözümlemenin barışçı yolları denenmelidir. İletişim, sorunların çözümünde çok etkili bir yoldur. Bunu sağlanmanın yolları araştırılmalıdır, olmazsa yasal yollara başvurulmalıdır. Sorun er ya da geç bu yollardan biri ile çözülebilecektir.
Çoğu abartılı olmakla birlikte Mevlananın aşağıdaki öğütlerine kulak kabartmak bize zarar getirmez diye düşünüyorm.
- Cömertlik ve yardımseverlikte akan su gibi ol
- Şefkat ve merhamette güneş gibi ol
- Başkalarının kusurlarını (Suçlarını değil) örtmede gece gibi ol
- Hoşgörü ve alçakgönüllülükte torak gibi ol
- Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol
Mesaj Sayısı: 87 Katılım Tarihi: 27.03.06 Yaş : 53
okunmaya deger yazi kutluyorum üstadimi
Dosttu bulmak cok zor dostluk icinde.
x
Yolu Hakk olan kul, hiç mi hiç şaşmaz,
İnkarcı münafık bu yolu aşmaz,
Gönül ikliminde coşsada taşmaz,
Kavurmasın tende bizi tuzumuz......