Temmuz 01 2025 19:46:08
menu_open.gif Ana Menü
menu_open.gif
Üye İstatistikleri
cem zeren44 Hafta
Kababel...76 Hafta
Bay-Nos...76 Hafta
454545139 Hafta
mustafa...185 Hafta
Admin202 Hafta
Deniz S...214 Hafta
Alican228 Hafta
haydar ...234 Hafta
ORHAN A...249 Hafta


Bugün: 0
Dün: 2
Bu Hafta: 0
Bu ay: 0
Bu yıl: 0
Son Üyemiz : Mustafa Basal

bullet.gif Çevrimiçi Ziyaretçiler: 2
bullet.gif Toplam Üye Sayısı: 660
menu_open.gif Galeriden Seçmeler
menu_open.gif Forum Başlıkları
En Yeni Forum Başlıkları
bullet.gif BİLİMİN GÜCÜ - İSMAİ...
bullet.gif Selam
bullet.gif TÜRKiYE NEREYE GiDiYOR?
bullet.gif BAKINIZ NE GÜZEL SÖY...
bullet.gif GÖNÜL BURCUMDUR
En Fazla İlgilenilen Başlıklar
Henüz Başlık Oluşturulmamış.
menu_open.gif En Son İncelemeler
İnceleme Bulunamadı
menu_open.gif
Köçek Kömü Köyü
menu_information.png Başlığı Görüntüle
Köçek Kömü Köyü Sitesi » Forum » Siyaset
DOĞRU TUTUM NE OLMALI ?
Kullanıcı Adı
Parola
Kayıt S.S.S. Üye Listesi Bugünkü Mesajlar Arama

Başlığı Yazdır

22-03-2010 10:17 ÖS DOĞRU TUTUM NE OLMALI ?
Kullanıcı Avatarı

safak altun

Yönetici


Mesaj Sayısı: 171
Katılım Tarihi: 31.08.06
Konum: Hamburg
Yaş : 65
Köyümüz Sitesinde "Kızılbaş ve Alevilik" sorunundan hareketle Dersim sorunu da belli bir tartışma konusu oldu. İlyas kardeşimin siteye koyduğu bir yazı ve bu yazıya karşılık olarak , Celal Ağbi`nin M.B.Gültekin`e ait olan bir yazıyı siteye taşıması tartışmayı ateşledi. Ben de bu konuyu vesile ederek hem fikirlerimi ortaya koymayı hemde ilk defa bir yazıyla sitemize destek sunmayı gerekli gördüm.
Amacım hiç kimseyi kırmak değildir. Görüşlerim kimi köylülerim için şaşırtıcı ve yanlış bulunabilir, yanlış bulanlara da destek verenlere de şimdiden teşekürler..

Sevgili İlyas ( herhalde Köyümüzün ilk aşıklarından ve uzun yıllar Muhtarımız olan Ellez emminin oğlu olsan gerek) emek verip bir eksikliği gidermeye ve bizleri bilgilendirmeye çalışmış, emeğinin karşılığı kendisine teşekkür ediyor ve bu tür calışmaların devamını diliyorum.

Ne güzel; Dünya gençliğinin 30-40 yıldan beri "balık beynine benzetildiği" ve sadece "tüketimin" bir aracı haline getirildiği bu dönemde böylesi gençlerin varlığı sevindiricidir. Bu genç arkadaşlarımız ellerimizdeki imkanlarla teşvik edilmeli, desteklenmelidirler

Burada haddim olmayarak Celal ağbi`nin belirttiği;

"Tarihin yargılanması ve Cumhuriyet" meselesi ve M.B.Gültekin`in "Dersim isyanı makalesi" üzerine birkaç söz etmek istiyorum. Tarih tanımı ilkokuldan öğrendiğim şekliyle şöyleydi: "Geçmiş insan cemiyetlerini, yer ve zaman göstererek anlatan bir bilim dalı". Kaba ve eksik bir tanımlama; tarihin merkezinde "insan" unsuru durur.
Onun Doğaya karşı yaşam mücadelesi ve bu yasam mücadelesinde oluşturduğu topluluklar, sınıflar, ve onların bilinçli üretim ilişkileri, bu ilişkilerde kullandığı üretim aracları tasarrufu ve aralarındaki paylaşım mücadelesi; kısacası sınıflar ve topluluklar olarak mücadele tarihidir. Öyleyse herkesin tarihi yargılama hakkı vardır.
Zaten herkesin kendine göre bir "tarih bilgisi" vardır. Sana bana göre yanlış veya doğru olabilir, bundan bağımsız olarak vardır.Yeni bilgiler,belgeler akışında bu yargı da değişir negatiften pozitife, bazen tersi olur ama hep aynı kalmazlar.

"İnsan sosyal bir varlıktır" arılar, karıncalar da öyle; onu diğer varlıklardan ayıran en temel olgu "bilinçli bir şekilde üretmesidir". Toplumda genelde hakim olan "tarihi yargılar" genellikle galip gelen topllukların veya sınıfların "yargır0;lamasıdır. Çünkü belgeler, bilgiler vs. Onların tekelindedir. Objektif bilgilere ulaşılmadıkca (ulaşılsa bile çoğu zaman anlayış farkı dolayısıyla; diyalektik-materyalist;metafizik-idealist" yöntemler sonucu bir noktada da birleşmek hemen hemen imkansızdır.
Pozitif bilim denen (matematik,mekanik vb. gibi) dallardaki ortak ve net sonuçlar, maalesef sosyal bilim dallarında her topluluk ve sınıfların konumlarına göre farklılık lar gösterir. Bu yüzdendir ki, tarihi "gerçeklerin" toplumun önemli bir kesimi tarafından kabulü, toplumun göreceli, kültürel, sosyal gelişmesine bağlı olarak yıllar hatta yüzyıllar gerektirir.
Bana göre herkesin rtarihr0; kosunda duyarlı olması gerekir.
Cünkü tarih insanların günlük yaşamlarının bir parcası ve geçmişlerinin aynasıdır. Yok, onu somut hayattan kopartıp insanların günlük sosyal yaşamlarının dışında bir yerlere koyarsanız, soyut bir hale gelir, işe yaramaz hale gelir, bilgi birirkimi haline gelir.
Ve böylecede, bugünkü "Tekel işcilerinin" yaptığı direnişi destekleme adına, tüm burjuva devlet aygıtları yerine, sadece işbaşında ki, AKP ikdidarını hedefleyen eylemlerle kendinizi sınırlarsınız.. Genç Kemalist iktidarın ilk yıllarındaki "Adana-Nusaybin"deki demiryolu üzerindeki işcilerin direnişinin kanla bastırılması unutulur. 90 yıllık kanlı işçi katliamları, 1 Mayıs 1977`ler, 12 Eylül`ler, 141, 142`inci maddeler unutulur.

Neden 1 Mayıs 1977, Maraş, Sivas 1993 "sosyal demokrasi" döneminde yaşandı?
Neden bu ülkenin en değerli Ozanları, Şairleri, sanat ve kültür yaratıcıları 1923`lerden beri "zorunlu eğitim"miş gibi hapishanelerde işkencelerden, sürgünlerden geçtiler?
Neden Ermeni, Kürt katliamları yaşanırken, bu ülkenin işçileri, çalışanları ve daha birçokları seyirci kaldılar? Örnekler çoğaltılabilinir. Bütün bunlar bizlerin tarihimizle yüzleşmekten kaçındığımız; bir dönemlerin özelleştirme ve yağmalama şampiyonu Turgut Özal`ın sık sık kullandığı gibi "kol kırılır yen içinde kalır" mantığının ürünüdür.
M.B. Gültekin yazısında şöyle diyor.

"Önce şu gerçeği saptayalım. 1938 Dersim İsyanı; genel olarak ele alındığında; modern, antiemperyalist, devrimci cumhuriyet ile bölgenin feodal güçleri arasındaki bir çatışmadır. Burada tarihsel olarak ileri ve haklı konumda olan, cumhuriyettir. Feodal yağma düzenini sürdürmek isteyen yerel feodaller değil. Nitekim o yıllarda Komünist Enternasyonel`in yayın organında yapılan değerlendirmeler de bu yöndedir. 1938 Dersim olayından geriye kalan en önemli mesaj, isyancılara karşı devletin verdiği mücadele değil, isyancıyla halkı ayırt etmeme ve uygulanan şiddet oldu. Dersim isyanından çıkarılacak en önemli ders şudur: Halkla birleşmeden gericilikle mücadele edilemez. İsyanı bastıracağım diye halka uygulanan şiddet ise, emperyalistlerin ve gericilerin elinde ülkeye karşı kullanılan bir koz olmanın ötesine geçemez. Nitekim aradan 60 yıl geçtikten sonra bugün yaşadığımız gerçek budur."
Yazarın soruna yaklaşımı tammamen milliyetci ve reformist bir temele dayanmaktadır. Ve bu durum yeni bir durum değildir. Kökleri 1970 li yıllara dayanır. Sorunun tarihi geçmişine ilerde değineceğiz, önce temel yaklaşımı irdeleyelim.
Mantık şudur. Kemalistler tarihsel olarak "ileri, Devrimci ve haklı yönü" temsil ediyorlardı çünkü karşılarındaki güç, "Feodal yağma düzenini sürdürmek isteyen" gerici ağalardı.Bu satırları okuyunca acaba Cumhuriyet yönetimi ve Kemalistler r0;yağmacır1; değillermiydi diye insanın sorası geliyor..

1938 öncesi ve sonrasında Dersim de "modern burjuva sınıfı aramak" hangi bilimsel ölçüye sığmaktadır. Kaldı ki, kendi ulusal hak ve özgürlüğü için mücadele ancak modern burjuva sınıfının tarih harakete önderlik etmesi koşullarında anlamlı olabilir diye bir "teori" ortaya atmak düpedüz gericiliktir.
Dersim halkı ,etnik köken bakımından olsun, kültürel ve inanç bazından olsun Cumhuriyet rejiminden farklıdır. Her halk veya ulus gibi onunda kendi benliğine sahip çıkması, dilini, inancını ve bir bütün olarak kültürel yapısını koruması ve geliştirmesi en tabi hakkıdır. "Başınızı Feodal`ler çekiyor, önderliğiniz ağalardan oluşuyor" diye bir halkın hak ve özgürlükleri inkar adilemez. Sen önce ,burun kıvırdığın bu halkın hak ve özgürlüklerini tanı, Türk halkı ile gerçekten eşit koşullarda yaşamına imkan yarat ondan sonra feodal gericiliğe karşı mücadele kahramanı kesil. Bunu yapmadan "feodalizme karşı yürüttüğün mücadele" bir kıyımdır, katliamdır. Kaldıki, Kemalist ikdidarla işbiriği yapan, mecliste yeralan sayısız feodel beyleri, toprak ağalarını nereye koyacağız ?
"Devrimci Cumhuriyet" TKP kurucusu Mustafa Suphi ve yoldaşlarını da katletti. Karadenizin sularında boğdurdu. Gültekin in mantığına göre bu katliamda da "ileriyi ve haklılığı" temsil eden "devrimci Cumhuriyettir". M.Suphi ve yoldaşları gericidir..
M.B.Gültekin, "halka uygulanan şiddet" emperyalistlerin Türkiye ye saldırıları için "koz" olarak kullanılıyor diye buyurmuş..Yani, emperyalistler rahat dursalar ve bu tür olayları Türkiye ye karşı saldırıda koz olarak kulanmasalar, bu tür olayların üstünde durmak bile gerekmez, ne varki "düşmanlar" bu tür olayları kullanıyorlar bu nedenle bundan böyle daha dikkatli olunmalı, emperyalistlere "koz" verilmemelidir. Özetle sunduğumuz bu mantık ne devrimci ne de enternasyonalizimcidir, bu mantık kendi zalimlerini, kendi devletini koruyup kollamaktır, ona akılhocalığıdır. Onur Öymen in sözlerinin şekere batırılarak sunumudur.
M.B. Gültekin kendi düşüncelerinin başta 3. Enternasyonal olmak üzere Sovyetlerbirliği tarafından da desteklendiğini ileri sürerek, Uluslararası destek arıyor..
Sovyetlerbirliği ve 3. Enternasyonalin Türkiye ve Kemalizim hakkında ileri sürdüğü tahlilleri eleştirisiz kabuletmek büyük yanılgıdır. Sovyet ikdidarı Uluslararası politikasında kendi ülke çıkarlarını temel alarak belli bir hat izlemiştir ve bu durum tamamen anlaşılır bir durumdur. Lenin veya Stalin in M.K. Atatürk`le "dostane" ilişkiler içinde bulunması, hemen yanıbaşındaki Türkiyer1;ye İngiliz veya bir başka emperyalist gücün yerleşmesine vesile olabilecek hareketlere karşı "mesafeli" durması hiçbir şekilde Türk sosyalistlerinin "kendi hakim sınıflarına" karşı mücadele etmemeleri, yapılan katliamları alkışlamaları anlamına gelmez, böyle bir tavrı haklı kılamaz. Sovyetlerbirliği ve Türkiye dostane ilişkiler içinde bulunuyorlar" bu durumda bizim devlete karşı savaşmamız düşünülemez diye akıl verenler, aslında kendi işbirlikci ve reformist karekterlerini ortaya koymuş oluyorlar. Aslında bu tartışma yeni bir tartışma değildir. Daha 1972 de İ. Kaypakkaya ile Doğu Perinçek arasında alevlenerek başlamış ve günümüzedek gelmiştir ve dahada devam edecektir.

1972 Yılına kadar, Türkiye sosoyalist hareketi genel olarak kendilerini ikinci "Kuvvayr1;i Milliye" hareketi olarak adlandırırdı. Kemalizim ile arasına deolojik bir ayrım koymazdı. Bunu ilk deneyenlerden biri, Aydınılk gurubu olarak bilinen TİİKP oldu. Ancak bu gurupda utangaç bir kemalizm savunusunun ötesine geçemedi. Dahada önemlisi ,72`lerdeki hatalı tutumunu daha da geliştirerek, Talat Paşa ve ekibini savunmaya kadar işi vardırdı. Bugün gelinen yerde bu ekip, Türk milliyetciliğini kendine bayrak edinmiş durumdadır. MHP ve benzer faşist partilerle "Türkcülüğü", "bağımsızlığı", ve "devleti" savunma ve koruma mücadelesinde kolkoladırlar..
İçinde, M.B. Gültekinin de bulunduğu bu ekiple daha 1972 de İbrahim Kaypakkaya`nın sürdürdüğü tartışma son derece önemlidir. Zira Kaypakkaya ülkemiz somutunda sosyalist , Komünist düşünce ve yapılanmaları, kemalizim, darbecilik, milliyetcilik ve devletci tutum ve davranışlardan koparan, koparmaya çalışan ilk önderdir. Bu nedenle onun bazı değerlendirmelerini sizlerin bilgisine sunmak ve böylece tartışmayı canlandırmaya, doğru temellerde sürdürmeye katkıda bulunmak istiyorum.
Yeni kurulan Türk devletinin, Türk olmayan topuluklara karşı izlediği politikaları ve bu politikalar karşısında Komünist, Sosyalist olduğunu söyleyen kişi ve gurupların tutumunu genel hatlarıyla İbrahim Kaypakkaya şöyle özetliyor.

-"Türkiye`nin Lozan Antlaşmasıyla tespit edilen sınırları içinde de Kürt milli hareketi devam etmiştir. Zaman zaman ayaklanmalar olmuştur. Bunların en önemlileri 1925 Şeyh Sait İsyanı, 1928 Ağrı İsyanı, 1930 Zilan İsyanı ve 1938 Dersim İsyanıdır. Bu hareketlerin "milli" karakterlerinin yanında, bir de feodal karakterleri vardır: O zamana kadar kendi başlarına hükümran olan feodal beyler, merkezi otoritenin bu hükümranlığı tehdit etmeye başlaması üzerine, bu otoriteyle çatışmışlardır. Feodal beyleri merkezi otoriteye başkaldırmaya iten esaslı etken budur. Kürt burjuvazisinin "kendi" iç pazarına hakim olma arzusu ile feodal beylerin kendi başlarına hükümranlık arzusu, Türk hakim sınıflarının elinde tuttuğu merkezi otoriteye karşı birleşmiştir. Köylü kitlelerinin geniş ölçüde bu hareketlere katılmalarının sebebi ise, amansız milli baskılardır. Stalin yoldaşın belirttiği gibi, milli baskı politikası:

"Halkın geniş tabakalarının dikkatini, sosyal meselelerden ulusal meselelere, proletaryanın ve burjuvazinin r16;ortakr17; meselelerine doğru çevirir. Bu da, `çıkarlar harmonisi` yalanını yaymak için proletaryanın [ve köylülerin] sınıf çıkarlarını örtbas etmek için, işçileri [ve köylüleri] manevi bakımdan köleleştirmek için elverişli ortamı yaratır".

Bütün bu sebepler feodal Kürt beylerini, genç Kürt burjuvalarını ve aydınlarını, Kürt köylülerini, yeni devletin hakimi olan Türk burjuvalarına, toprak ağalarına ve onlarla beraber hareket eden hakim bürokrasiye karşı birleştirdi. Yeni devletin hakimleri olan Türk burjuvaları ve toprak ağaları, her alanda ırkçılığı yaymaya ve diriltmeye girişmişlerdi. Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türklerden olduğu gibi ırkçı ve saçma bir teori icat etmişlerdi. Bütün dillerin kaynağı da Türkçeydi(!). Güneş Dil Teorisi bunu ispatlamak için uyduruldu. Türkler efendi milletti (gerçekte "efendi" olanlar, Türk hakim sınıflarıydı): Azınlıklar ona itaate mecburdu. Türkçeden başka dil konuşmak yasaktı. Azınlık milliyetlerin bütün demokratik hakları gaspedilmişti. Onlara her türlü eziyet ve hakaret mübahtı. Kürt olanlara aşağılayıcı sıfatlar takılıyordu. Türk işçi ve köylüleri arasında bir Türk şovenizmi yaratılmaya çalışılıyordu ve bunda az çok da başarılı olunmuştu. Bütün ülke çapında uygulanan "örfi idareler", Doğur17;da katmerli bir şekil alıyordu. Kürt bölgesi sık sık "askeri yasak bölge" ilan ediliyordu vs. vs... Bütün bunların, hakim millet şovenizmine bir tepki olarak, ezilen ulus milliyetçiliğini güçlendirmesi kaçınılmazdır. Kürt köylülerini, kendi milliyetinden burjuvaların ve feodal beylerin safına itmesi kaçınılmazdır. Büyük çoğunluğu Türkçe dahi bilmeyen Kürt halkı, özellikle Kürt köylüleri, kendilerini bir sömürge valisi gibi ezen, zulmeden, aşağılayan bu yeni idarenin memurlarına, doğal olarak şiddetli bir tepki gösteriyordu. Köylülerin bu haklı tepkisi zorunlu olarak feodal Kürt beylerinin ve Kürt burjuvalarının tepkisiyle birleşti. Kürt isyanları böyle doğdu. Komünistler bu isyanların zulme, milletleri ezme politikasına, eşitsizliğe, imtiyazlara karşı yönelen ilerici ve demokratik yanını destekler; ama feodal beylerin kendi başlarına hükümranlık sağlamak istemesine veya burjuvazinin kendi üstünlükleri uğruna mücadelesine de karşı çıkarlar; hiçbir milletin burjuva ve toprak ağaları sınıfının imtiyazını ve üstünlüğünü savunmazlar.

O dönemlerde TKP yanlış bir politika izlediği için, Türk hakim sınıflarının milli baskı politikasını kayıtsız şartsız destekledi. Kürt köylülerinin milli baskılara duyduğu kuvvetli ve haklı tepkiyi proletarya önderliğiyle birleştirmek yerine, Türk burjuva ve toprak ağalarının peşine takıldı, böylece de iki milliyetten emekçi halkın birliğine büyük zarar verdi. Kürt emekçileri arasında Türk işçilerine ve köylülerine karşı güvensizlik tohumları saçtı.

Kürt isyanlarının yeni Türk devleti tarafından vahşice bastırılmasını ve peşinden yapılan kitle katliamlarını feodalizme karşı yönelmiş "ilerici", "devrimci" bir hareket diye alkışlayanlar, sadece ve sadece iflah olmaz hakim ulus milliyetçileridir. Böyleleri, yeni Türk devletinin sadece feodal Kürt beylerine saldırmadığını, çoluk-çocuk, kadın-erkek bütün Kürt halkına da vahşice saldırdığını, onbinlerce köylüyü katlettiğini görmezlikten geliyorlar. Böyleleri, yeni Türk devletinin bu katliamları yaparken, kendisine karşı çıkmayan feodal beylere candan dostluk gösterdiğini, bunlara destek olduğunu ve bunları güçlendirdiğini unutuyorlar. Böyleleri, Kürt köylülerini ayaklanmaya iten sebeplerle Kürt feodal beylerini ayaklanmaya iten sebep arasındaki son derece önemli farklılığı görmezlikten geliyorlar.

Bir de, Şeyh Sait ayaklanmasının arkasında İngiliz emperyalizminin parmağı olduğu iddiasıyla, Türk hakim sınıflarının milli baskı politikasını savunmaya yeltenen sözümona r0;komünistlerr1; var. Biz burada İngiliz emperyalizminin parmağı olup olmadığını tartışmayacağız. Böyle bir iddiayla milli baskı politikasının savunulup savunulmayacağını tartışacağız. Şeyh Sait isyanının arkasında İngiliz emperyalizminin parmağının olduğunu varsayalım. Bu şartlarda bir komünist hareketin tutumunun nasıl olması gerekir? Birinci olarak, Türk hakim sınıflarının Kürt milli hareketini zorla bastırma ve ezme politikasına kesinlikle karşı çıkmak, buna karşı aktif bir şekilde mücadele etmek, Kürt milletinin kendi kaderini kendisinin tayin etmesini istemek, yani ayrı bir devlet kurup kurmamaya bizzat Kürt milletinin karar vermesini istemek. Bu, pratikte dışarıdan müdahale edilmeksizin, Kürt bölgesinde genel oylama yapılması, ayrılma veya ayrılmama kararının bu yolla veya buna benzer bir yolla bizzat Kürt milleti tarafından verilmesi anlamına gelir. Kürt hareketini bastırmak için yollanan bütün askeri birliklerin geri çekilmesi, her türlü müdahalenin kesinlikle önlenmesi, Kürt milletinin kendi geleceği hakkında kendisinin karar vermesi, komünist hareket birinci olarak bunun için mücadele eder ve Türk hakim sınıflarının bastırma, ezme, müdahale politikasını kitlelere teşhir eder, ona karşı aktif olarak savaşırdı. İkincisi, İngiliz emperyalizminin milliyetleri birbirine düşürme politikasını, bunu her milliyetten emekçi halka, bunların birliğine verdiği zararı kitlelere teşhir eder, İngiliz emperyalizminin müdahale, içişlere burnunu sokma politikasıyla aktif olarak savaşırdı. Üçüncüsü, Kürt ulusunun ayrılmasını, "bir bütün olarak sosyal gelişmenin ve sosyalizm için proletaryanın sınıf mücadelesinin menfaatleri açısından yargılar", bizzat ayrılmayı destekleme veya desteklememe yolunda bir karara varırdı."

Daha fazla bilgi edinmek isteyenler, İnternet üzerinden İ.Kaypakkaya Seçme Eserler başlığıyla kaynaklara ulaşabilirlrr.

Bu bağlamda, genç arkadaşlarıma, dostlarıma çağrım, lütfen okuyun, arştırın, inceleyin, belge isteyin. Bu konular yeni değildir. 1970-73 yıllarında İbrahim Kaypakkaya ve PDA, TIIKP önderleri arasındaki polemik yazılarında cözümlenmiştir. Bugünkü gelişmeleri doğru temellerde anlayabilmek için geçmişin bu tartışmalarına tekrar, tekrar dönüp bakmalıyız. Bunu yaptığımız zaman.Gültekin ve benzerlerinin bugün neden Talat paşa komitesi kurduklarını, ırkçı, milliyetçi ve faşist odaklarla neden bu denli içiçe olduklarını daha net ve doğru anlayabiliriz. Bugün 12 Eylül artıkları genarellerin, bürokratların İşçi partisi saflarında yerlerini almaları da tesadüf değildir. Yukarda da belirttiğim gibi daha 1970`li yıllarda PDA, TİİKP, veya Aydınlık gibi isimler altında kendilerini kamufle etselerde daha o zamanda rAsker-Sivil-Bürokratr0; "Kemalist cunta" hayallerini aynen bugünde sürdürmektedirler.
30 yılı aşkın bir süredir Kürt halkına karşı sürdürülen bu kirli savaşta 4000 kürt köyü boşaltılmış, milyonlarca insan varoşlara sürülmüs 17.545 kişi "Jitem, Kontr gerilla" gibi özel timler tarafından kayıp edilmiş ne gam.!!

M.B. Gültekin gibilere diyeceğim şu ki, mademki halka karşı yapılan şiddet ve zulme karşı olduğunu söylüyorsun, peki 30 yıldan beri TC'nin ordusu tarafından kürt ulusuna karşı yapilan baskıya niye karşı değilsin.? PLO ( Filistin Kurtuluş Örgütü) ve PKK'nin arasında ne fark var. Kürt ulusu; dili, toprakları, kültürü tutsak edilmiş bir ulus değilmi, Filistinli taş atan çocukların, kürdistandaki taş atan çocuklardan farkı ne? Israil ordusu ile TC ordusu arasındaki fark nedir?
M.Gültekin'in yorumu aslında CHP genel başkan yardımcısı Onur Öymen `in söylediğinden özden farklı değildir. .Üstü hümanizmle cilalanmış boş sözlerdir.
Türkiye sosyalistlerinin, aydınlarının ve hatta kendilerine komünist diyenlerin bir kısmının önemli açmazı burjuva ideolojisi ve onun ekonomik temelleri üzerinde yükselen "kemalist iktidar"ın kaçınılmaz olarak güçlenip ve geliştiği sürece emperyalist aşamaya kaçınılmaz olarak varacağı gerçeğini anlayamamalarıdır... Belirleyici olan herhangi bir ideolojinin hangi ekonomik yapı üzerinde yükseldiğidir.

Son olarak şunu da belirtmeliyim. Bugün AKP ile devletin diğer kesimi arasındaki ikdidar mücadelesinde elbette devrimciler, sosyalistler kendi örgütlenmeleri, güç kazanmaları açısından yararlanmaya çalışacaktırlar. Bu notada dikkate alınması gereken asıl öge ,taraflardan hiçbirinin destekcisi konumuna düşmemek ve alet olmamaktır. Kabaca bir tanımla biz ne kemalistlerin ne de İslamcıların destekcisi, yedek gücü olamayız, olmamalıyız. Kendi bağımsız politikamızı savunmalı ve bu temelde güçodağı olmayı amaçlamalıyız..

Hamburg 17 Mart 2010
Kemal İbiş...


( Bu bir fikir yazısıdır ve tartışmayıda gerekli kılabilir. Ama fikre, fikirle cevap verenler çağdaş tartışma kurallarının ilkelerini bilmek zorundadırlar. Fikre saygı duyulur, ama küfür ve tehditler olursa gereğinide yerine getirmekden site yönetimi kaçınmayacaktır! İkincisi lütfen kendi fikrinizi beyan edin, başka insanlardan uzun alıntılar yakışıksız oluyor! Kemal arkadaşa hoşgeldin der, dileğimiz konuları biraz kısa ve öz sunmasıdır, uzun yazıları insanlarımız az okuyorlar...
site yönetimi adına; şafak altun)
www.safakaltun.com
 
23-03-2010 06:30 ÖS RE: DOĞRU TUTUM NE OLMALI ?
Kullanıcı Avatarı

ezgican

Yönetici


Mesaj Sayısı: 87
Katılım Tarihi: 27.03.06
Yaş : 54
Bayagi derin konu birde uzun olmasi, acikca ifâde edilmis,, guzel bir paylasim...tsk ederim sayin Altun, zaten bir kucuk cevabi gecen haberlerde dinledim Sayin baskan diyorki, " Yilmaz Guney"in filimlerinden ders alsalardi... demek ki yavas yavas anlasiliyor karanlik gunlerin nasil aydinlanacagi...

guzel bir paylasim ve fikirler guzel, tsk ederim
Dosttu bulmak cok zor dostluk icinde.
x
Yolu Hakk olan kul, hiç mi hiç şaşmaz,
İnkarcı münafık bu yolu aşmaz,
Gönül ikliminde coşsada taşmaz,
Kavurmasın tende bizi tuzumuz......

Kavurmasın tende bizi kinimiz......
 
26-03-2010 08:46 ÖÖ RE: DOĞRU TUTUM NE OLMALI ?
Kullanıcı Avatarı

celal ilhan

Deneyimli Üye


Mesaj Sayısı: 114
Katılım Tarihi: 03.10.06
Konum: ankara
Yaş : 81

Uyarı seviyesi 0

Sevgili Kemal İbiş,

Şafak Altun kardeşimizin de dediği gibi düşüncelerini daha kısa ve öz olarak anlatman okur sayısını artırması yönünden faydalı olur diye düşünüyorum. Önce bunu belirtmek istedim.
Yurt dışında olman, halkla iç içe olmaktan uzak kalman, ülke gerçeklerini doğru algılaman açısından bazı sorunlar yaşadığını düşündürdü bana.
Uzun yazmayı düşünmediğimden hemen konuya girmek gördüğüm, bana gör yanlışları söylemek istiyorum.
Cumhuriyetimizin nasıl ve hangi koşullarda kurulduğu, önceki yönetimlerin artığı düşüncelerle nasıl boğuştuğunu unutmuş gibisin. Kemalizmi, savaşılması gereken gericilik gibi, AKP gibi, emperyalizim gibi tehlikeli bir akım olarak görüyorsun.
Bu büyük bir yanlışlık ve haksızlık.
Bunlar, iler tutar yanı olmayan yaklaşımlar bana göre.
Tarih yargılanmaz, anlamaya çalışılır diye yazmıştım. Bunun doğru olduğunu sanıyorum.
Varsa, Cumhuriyetin kuruluş döneminde yapılmış yanlışları doğru kabul edecek değiliz. O günlerdeki yanlışlar büyüteçle aranırken; bugün yaşananları, örneğin Ergenokun hukuksuzluğunu görmezden gelmeyi, bu işe karışmamayı, çağdaş bir insan olarak kendimize nasıl yakıştırıyoruz?
Kuruluş döneminin Kemalist anlayışını (şimdiki kimi Kemalist anlayışlar için söylesen neyse) yağmacılık olarak anmak nasıl bir yaklaşımdır anlayamadım. Pes vallahi mi, yoksa aşkolsun mu demli bilmem ki?

Sevgili Kemal,

Ülkemizin, Emperyalizimle ve gericilikle bir sorunu yokmuş gibi, onunla savaşanların karşısında yer almanı nasıl açıklayacaksın bilmiyorum.
İşçi Partisi bu söylediğime tam uyan bir kavga içinde bence.

Bu sitede bir kaç hafta önce yapılan bir tartışmayı anımsayacaksın; genç bir arkadaşımız, Doğu Perincek e söverken: Kızıldere baskınında parincek in arkadaşlarını satarak Ertuğrul Kürkçü yle canını kurtardığını ve yaralanarak ayağının sakatlandığını söylüyoprdu.
Bu gözü kapalı düşmanlığı kimler yaratmış olabilir?

Sözü uzatmak istemiyorum.
Benim alanım edebiyat. Siyasetin çokta içinde sayılmam.
Günümüz edebiyatçılarının çoğunluğu gibi, siyasetten bana ne de diyemem.
Doğru bildiği bir anlayışla yaşamak, ona kendince katkıda bulunmak benimki.
Sevgiylekal canım.

 
26-03-2010 09:23 ÖS RE: DOĞRU TUTUM NE OLMALI ?
Kullanıcı Avatarı

Cemal Arslan

Yeni Üye


Mesaj Sayısı: 1
Katılım Tarihi: 15.01.09

Uyarı seviyesi 0
Tum koylulerime sevgi ve saygiyla merhaba demek istiyorum, sitemizdeki yazismalari uzun zamandir takip ediyorum. Dikkatimi ceken hayiflandiran gururlandiran konulari ilgiyle takip ediyor etmeyede devam edecegim. Somut onerilerimde olacak (veya bazi konularin daha somut tartisma ve irdelenmesinde konu basliklari altinda tartisilsa daha yarali olur kanisindayim) hic bir kimseyi ovmek veya yermek amaciyla yazi yazmadigimi pesinen soylesem yeridir (uzun yillardan sonra bana tekrar yazi yazdirdiginiz icin hepinize minnettarim bu boyle biline) neden yazmak istedim ozgur ve yurekli insanlarin fikirlerine saygi duymayi her zaman ilke edindim katilsam veya katilmasamda dogru bulmasamda (kendi dogrulari icin mucadele edenler sureklilik gosterir bazen ciliz bazen gur bazen coskun) kendi dusuncelerimiz kediliginden olusmaz anneden babadan miras yoluyla degil yasadiklarimiz tercubelerimizin ogrendiklerimizin bir harmani ile urun olur bu bizim bilincimizdir. Akademik bir kisi degilim fakatetrafimdaki olaylarla ilgileniyorum ilgimi cekiyor. Kendime ait bir arsivim yok ne yazik olsaydi yaziyi yazmak daha kolay olurdu hafizayla yetinecegim orgutler kurum olusturur kurumlar kalicidir yamanmak zamana gore degisir net ornek apdullah ocalan lubnanda filistin kamplarinda kadrolarini korudu (fasizme karsi birlesik cephe ile avrupadaki sol orgutlerle uzlasti v.s v.s) daha sonra yalcin kucuk v.s v.s madimakla birlikte alevilik narli ve cilasun v,s v.s hic kimse kendini kandirmasin kurt milliyetciligi ile kurumlar olusmaz buna ancak taraf olursak inaniriz ben kurtlerin kendi mucadelerindeki yontemlerine bir sey demiyorum ocalan akilli adam halkini nasil yonlendirecegini biliyor bir kurt arkadasim soyle dedi kurt hareketi sayesinde turkler ulus olmayi ogrenir belki. Evet acinacak haldeyiz (acimak cok sey ifade eder fakat gercekleri ortmez vede goreceli bi kavramda degildir bence biraz (saflara) acimak gerekir gibi... saf olmayalim kendi ozgur kurumlarimizi yaratalim iscinin komunisti partisi olsada komunisttir olmasada o kendini manipile etmez olursada bir sebebi vardir amac taslamaksa herkes konuyu bir yere dayandirir kurumlasmanin orgutlenmenin onundeki tum engelleri kaldiralim somut sorunlarin cozumunde bir olmanin sartlarini koruyalim orgutlu olanlarida horlamayalim onlardan bir seyler ogrenelim benim ayni fikirde olmadigim kurumlarada ihtiyacim varbilginin akisini engellemeyelim.
 
14-04-2010 11:23 ÖS RE: DOĞRU TUTUM NE OLMALI ?
Kullanıcı Avatarı

musa adis ay

Acemi Üye


Mesaj Sayısı: 21
Katılım Tarihi: 02.04.07
Konum: hohenems
Yaş : 63

Uyarı seviyesi 0
Birkac hafta önceki tartismada;Dogu perincegin ayagindan yaralandigi belirtilmemis,ertugrul kürkcünün nasil sag olarak kurtuldugu sorgulanmisti.Gercek devrimcilerin bu ugurda canlarini feda ederlerken,kurkcu ve perincek gibi nasil olduda yasatildiklarina vurgu yapilmisti hatirlatmak istedim sadece sevgiyle kalin.
 
Atlanilacak Forum:
Forum powered by fusionBoard
menu_information.png Bu Başlığı Paylaş
URL:
BB Kodu:
HTML:
menu_information.png
Köçek Kömü Köyü