Duyarlı insanların suratına bakıyorsun, bir karış olmuş. Suratları asık. Ülkede olup biten birşeylere tepkililer, ama içlerinde bu tepkiyi eritmeye çalışıyorlar. Bu insanlar düşenebilen insanlar. Düşünmeseler zaten sorunları olmazdı. Düşünen insan sorunludur. Duyarlı insanın en büyük baş belası düşünmekten kaynaklanır. Bilmek, düşünmek insanda ki duyargaların algılama frekanslarını en yükseğe taşır. Zeka üst seviyededir. Düşünce bilgi ile örtüşünce, eylemsizlik o kişiyi felakete sürükler. Bilgi eyleme dönüşmezse, neye yarayacaktır!
Aslında bu rejim altında ki cahiller, düşünebilenlerden daha mutlu yaşamaktalar. Cahil düşünmediği için sorunu yok ve mutlu, ama duyarlı ve düşünen insan bu olup bitenler karşısında oldukça hırpalanmakta.
Şimdi Deskartes`in "Düşünüyorum öyleyse varım" sözüde pek anlam ifade etmiyor. Cehalet düşünceyi sahibi olduğu zor ile baskı altına almış, gırtlağımız sıkıldığı sürece var olmak anlamsızlaşmaktadır.
Bu süreci nasıl aşabiliriz, yıkabiliriz? Bilgili, aydın, düşünen ve fikir sahibi bir insan, bu günkü kravatlı yobazların yarattığı bu olumsuz tabloyla nasıl mücadele edebilir. Onların her dediğine evet hocam demeklemi, yoksa aklın öngördüğü eylem mekanızmamızı harekete geçirmeklemi?
Düşünce eyleme dönüşürse değişim ve dönüşümler gerçekleşmektedir. Eylemsiz düşünmek boş hayaller beslemekten başka işe yaramaz.
Tekel işçileri; içinde türkü, kürdü, alevisi, sünnüsü, inananı, inanmayanı, ayrımcılık ve ötekileştirmeye fırsat vermeden, eylemin en güzeliyle hepimize en doğru yolu gösterdiler, göstermekteler. Bu en doğru yol ama en zor yol anlamınada gelmektedir. Bu doğru yolda sonuca başarıyla varabilmek, dayanışmadan, dayanışmadan geçmektedir. İşçilerin son güçleriyle sergilediği direniş, büyük bir halk dayanışmasına dönüşmezse, kravatlı yobazların oyalama taktiği direniş enerjisini tüketebilir.
Duyarlı insanlar, düşünen insanlar, bilgili ve aydın , çağdaş insanlar, düşüncenizi hayelde yaşadığınız sürece, sokağa çıkıp işçilere el uzatmadığınız sürece, dayanışma ve eylemlere ortak olmadığınız sürece, kravatlı yobazların eğemenliğine, rejimine katlanmak zorunda kalmaya devam edeceksiniz.
Bırakın surat asmayı, güzel düşünceleri hayalde yaşamayı, havalar soğuk olsada, zaman sokağa çıkma, işçilerle dayanışma zamanıdır.
DOMUZLAR BAYRAM EDER/ Bu sene bu diyarda/Domuzlar bayram eder/Şehirlerde kırlarda/Domuzlar bayram eder/Domuzların bayramı/İçerler insan kanı/Vururlar insanları/Domuzlar bayram eder/İnsanlar aç ve susuz/Hem işsiz hemde evsiz/Meydan suskun ve sessiz/Domuzlar bayram eder/Bir gün bu domuzların/Hepside yok olacak/Yurdumda insanların/Düzeni kurulacak!
www.safakaltun.com
Yazının başlığındaki deyişi ilk kez Erdal Atabek'in bir yazısında okumuştum.
Unutamadım. Aklımda kaldığınca, becerebildiğimce "insan sıcağı"nı özetlemeye çalışayım. Yer bir siyasal hapishanenin koğuşu.Bir gün görevliler gelirler, tutuklulardan bir genci alıp götürürler. Aradan iki gün geçtikten sonra getirip koğuşun ortalık yerine atarlar.Belli ki çocuk işkenceden geçirilmiştir. Kanı revan içindedir. Yatağına uzatılır, ama, zavallı tir tir titriyor, inliyor. Üşüyor mu?
Peki, nedir bu sürekli ispazmoz?. Belki de yaşadıklarından utanıyor, kendisiyle yüzleşmek istemiyor, bedeni arada bir kasılıyor, sorulara yanıt vermiyor, kimseyle ilişki kuramıyor, arada bir ağlıyor mu?. Yatakta iki büklüm. Koğuştakiler ne yapacaklarını bilemiyorlar, sessizlikle bakışıyorlar. O sırada içlerinden birisi yavaşça çocuğa sokuluyor, hiçbir şey söylemeden, koğuş arkadaşına sevecenlikle sarılıyor. Biraz sonra çocuktaki titreme yavaşlıyor, ispazmoz duruluyor, genç sakinleşiyor, kasılmalar geçiyor, uykuya dalıyor. İzleyenlerden biri Erdal'a gülümseyip duyulur duyulmaz bir sesle diyor ki:
-İnsan sıcağı!
Anımsayabildiğim kadar yazabildim, kim bilir belki Atabek'in güzelim yazısının canına okudum; ama bu "insan sıcağı" deyişinin güzelliğini azaltamaz, silemez; hepimizin insan sıcağına ihtiyacı var. İnsan sıcağı günlük yaşamda bile hiç beklenmedik yerde ortaya çıkıverir. Havadaki titreşimlerle kişiden kişiye geçer.
Yolda karşılaşan iki kişiden biri, ötekine beklenmedik biçimde gülümseyiverir.
Sevecenliğin ısısı duyumsanır. Bir gösteri yürüyüşünde el ele tutuşulur. Bir toplantıda yan yana oturulur. Yürürken el ele tutuşulur.
Geçen akşam AKM'nin büyük salonunda Ruhi Su adına türküler imecesi yapıldı.
İğne atsan yere düşmezdi. Her yaştan, her baştan insanların sıcaklığı soluduğumuz havayı ısıtmıştı. Toplantıda bana da söz verildiğinde dedim ki:
Türküler bestelenmez. Türküler yakılır. Sen yanmasan. Ben yanmasam. Biz yanmasak..
Nasıl yakılır türküler?
Koca Ruhi Su yattığı yerden dirilip türküleriyle yüreklerimizi ısıtıp, bilincimizi ışıtıyordu; birdenbire 2003 yılında insanımızın insan sıcağına ne kadar gereksinmesi olduğunu düşündüm; belki en büyük eksiğimiz buydu. Ülkemizde insan soğuğundan tir tir titriyoruz. Yüreklerimiz soğumuş. İnsanın insana sıcaklığını yok eden bir dünyada yaşamak, insanı insanlığından yoksun bırakır.
Halkevleri: "Tek-el olduk saldırıyı püskürttük' Çok-el olalım, güvencesizliği tarihe gömelim"
01 Mart 2010 -
Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol bir basın açıklaması yaparak Danıştay`ın Tekel kararını değerlendirdi.
Birol açıklamasında Tekel işçilerinin güvencesizliğe karşı mücadeleye ilham verdiğini ifade ederek ilk etabı kazanılan bu mücadeleyi topyekûn sürdürme vaktidir" dedi.
Birol`un açıklamasının tam metni
Tek-el olduk saldırıyı püskürttük' Çok-el olalım, güvencesizliği tarihe gömelim!
Tekel işçilerinin 4/C'ye başvuru süresinin dolmasına dair Danıştay'a yaptığı dava başvurusu olumlu sonuçlandı. Böylece AKP hükümetinin Tekel işçilerine yönelik önemli bir tehdidi boşa çıkarılmış oldu. Hükümetin "Ya işsizlik ya 4C" oldubittisini boşa çıkaran bu kararla mücadele yeni bir evreye girmiş bulunuyor.
77 günlük büyük direnişin ilk etabını kazandık. Bugün mücadeleyi büyütmek, güvencesizliği yok etmek için ileriye doğru adımlar atmanın vaktidir. Tekel işçisinin direnişi güvencesiz çalıştırılan milyonlara ilham kaynağı olmuştur. Şimdi topyekûn direniş vaktidir. Taşeron, 4C, istihdam büroları gibi çeşitli biçimlerde karşımıza çıkartılan güvencesiz çalıştırma biçimlerine karşı mücadeleyi büyütmenin tam zamanıdır.
Bizler Ankara Sakarya Caddesi`nde yakılan ateşi tüm ülkeye yayacağız. "AKP`ye kul, sermayeye köle olmayacağız" diyen tüm emekçileri "güvenceli iş, insanca yaşam" kavgasını büyütmeye çağırıyoruz.
İlknur Birol
Halkevleri Genel Başkanı
www.safakaltun.com