Tersaneler ve İş Güvenliği
'Akşam eve dönecek miyim' sorularıyla başlayan bir günde yanı başında yok olan yaşamlara tanık olmak nasıl bir insanlıktır? Bu soruları soruyor gemi inşada dünyanın sekizinci sırasında yer alan bir ülkenin ölüm saçan topraklarında bir tersane işçisi. Taşeronun 10 YTL fazla verip sağlam kemer almadığı için yirmi metreden düşen arkadaşının üzerine gazete örtülmesine ve zorla çalıştırılmaya 'ekmek parasıdır' deyip razı gelen tersane işçileri ürettikleri makinenin altında yok oluyor. 'Bir anda ses duyduk. Bekir yerdeydi. Ağzında kan vardı. Üstüne mukavva örtüp 'siz işinize' diye azarladılar Güvenlik önlemi alınmıyor. Elektrik kablolarının tümü ortada. İşçiler 20 metre yüksekte emniyet kemeri takmadan çalışıyorlar. Baret bile vermiyorlar. Kuralsızlığın kural haline geldiği ve yaşanan onca iş kazasına (cinayetine) rağmen tersane sahiplerinin hiçbir önlem almadığı bir havzada 27-28 Şubatta yapılan iki günlük greve rağmen 14 Mart günü bir patlama oldu ve 6 işçi patlama nedeniyle yoğun bakımda.
Tuzla tersaneler bölgesi 1980 sonrası taşeronluk sisteminin tüm yasal düzenlemeleri geçersiz kılarak yaygınlaşmasıyla birlikte yeni bir çehre kazandı. Taşeronluk sisteminin tersaneler bölgesine ucuz emek aktarımında kilit rol oynaması hemşerilik bağlarıyla gerçekleşiyor. Tersane sahiplerinin tüm yasal sorumluluklarını taşeron firmalara yüklemesiyle birlikte hemşerilik ağlarıyla örülen emek piyasası işçinin tüm haklarını elinden almakta. Her türlü hak alma eylemi işçiyi işten çıkartılma tehdidiyle karşı karşıya bırakmış durumda. Kayıt dışı işçi çalıştırmanın yoğun olarak yaşandığı tersaneler bölgesinde iş güvenliğinin en basit göstergesi olan baretler bile ancak önceden haber vererek işyerinin teftişine gelen müfettişlerin tersaneyi dolaşması sırasında işçilere verilmiş ya da iş kazasından sonra ölen işçinin başucuna konmuştur.
Tersaneler bölgesi emek-yoğun bir alan olmasına rağmen 'ağır ve tehlikeli iş kolu' yasasında yer alan hiçbir önlem alınmamakta. İşe başlarken işçiye zorla 'iş güvenliği için tüm iş malzememi aldım' belgeleri imzalatılıyor. İş malzemelerinin hiçbirinin verilmemesine rağmen işçi bu belgelere imza atmaz ise işe alınmıyor. Bunun yanında 'ağır ve tehlikeli iş kolu' yasasında yer alan haftada 37,5 saat çalışma yok sayılarak işçiler zorla mesaiye bırakılıyor ve zorla çalıştırıldıklarında bile mesai ücretleri verilmiyor. Öyle ki işçilerin anlatımlarına göre taşeronun aldığı işin zamanında bitmesi için işçiler 24 saat mesai yapmak zorunda. Bu süre boyunca ne akşam yemeği veriliyor nede çay molası. Zorunlu mesaiye kalan bir işçi yaşadıklarını şöyle aktarıyor: '8-6 çalışmak... Akşam 9'a kadar çalışmaya mesai diyorlar. Ama mecburi bu. 3-4 gün orada çalışıyoruz. Gece gündüz tipide işi bitirene kadar, burnumuzdan sümük akıyor aşağıya doğru. Sandalye koyup oturuyor [karşımızda] [taşeronun görevlendirdiği formen], işi bitirmemizi bekliyor.
Yüksekten düşme nedeniyle ölen işçinin cesedine altı ay sonra yine aynı nedenle tekrarlanan iş kazasını görüp haber veren işçi sayesinde ulaşılıyor; iki işçi ve bir mühendis boya yapılmış tanka girip zehirlenip öldüklerinde cansız bedenlerini iki ay sonra orayı kontrole giden arkadaşları buluyo. Buna benzer anlatılarla Tuzla tersaneler bölgesinde çok fazla karşılaşıyoruz. İş kazası sonrası ölüm günlük yaşamın bir parçası haline gelirken tersane sahipleri ölümleri pervasızca 'normal' görüp iş kazalarının sebebi olarak işçileri hedef göstermekteler. Tersane sahipleri kendi yaptırdıkları hastanede iş kazası sonrası ölen işçinin cesedini iki, üç gün bekletilip -bu arada bu olayın duyulmaması için özel çaba harcanmaktadır - ölen işçiye sahip çıkan olmaz ise kimsesizler mezarlığına gömdürmeleri 'şaha kalkmış' gemi inşa sanayisinin nasıl bir işçi kıyma sektörü haline geldiğinin göstergesidir. Bugün modern iş koşullarının sunulduğu iddia edilen bir alanda 'ekmek parası' için her gün "bugün de ölmedim" diyen işçinin 'kaderiyle' baş başayız. Bugün onların yaşamlarına tanık olmak sömürünün her yüzyılda mantığının değişmediğine tanık olmaktır. Tüm yaşanılanlara inat, gülüşleri yüzlerinde asılı kalsa da insanca çalışma koşullarının sağlanacağı günleri düşleyerek yine yaşamı üretmeye devam ediyor tersane işçiler...
ODTÜ mezunları, Ilımlı İslam'ın dayatılmasına ve SSGSS yasasındaki değişikliklere isyan etti.
Türkiye'de yaşanan siyasi gerilim ve Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı üzerine bir açıklama yapan ODTÜ Mezunları Konseyi, emperyalist güçlerin "Ilımlı İslam"ı benimsetmeye çalıştıklarını ve SSGSS yasasındaki değişikliklerle ile "adeta öl" denildiğini ileri sürdü.
Türkiye Cumhuriyeti'nin emperyalizme karşı verilen ulusal kurtuluş savaşı sonucunda kurulduğunu, Cumhuriyetin temel niteliklerinin Anayasa'da "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir." şeklinde tanımlandığını hatırlatan ODTÜ Mezunları Konseyi basın açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye 85 yıldır bu temel ilkeler doğrultusunda demokrasiyi, aydınlanmayı, bilimi, üretimi, paylaşımı hukuk çerçevesinde geliştirmeye çalışıyor. Yalnız Türkiye'de değil, bilimin, aydınlanma, eşitlik düşüncesinin tüm dünyada yaygınlaşması, temelini adaletsizlikten alan emperyalizmin kaynaklarını her geçen gün daraltıyor. Elbette onların eli de armut toplamıyor. Duruma göre siyasi ve ekonomik baskıdan, savaşa, işgale kadar her turlu yolu deniyorlar. Emperyalistler, nitelikleri anayasamızda belirtilen Türkiye Cumhuriyeti'ne "ılımlı islam" modeli rolünü benimsetmeye, topraklarımızı savaş ve işgal planlarında istedikleri gibi kullanacakları bir üs olarak kullanmaya, hiçbir alıp veremediğimiz olmayan coğrafyalarda askerlerimizi cephelere sürmeye, bir arada üretmenin ve paylaşmanın erdemi olan sosyal sistemimizi çökertmeye çalışıyorlar."
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) yasasına da değinen konsey, Türkiye'de emekliliğin giderek, adı var kendi yok bir düzenlemeye dönüştüğünü, sağlık hizmetlerinin gittikçe ağırlaşan oranlarda paralı hale getirilerek dar gelirlilere, işsizlere, gücü yetmeyenlere adeta "öl" denildiğini vurguladı.
Düzenlemelerin kat kat beter koşullarda çocuklarımızı etkileyeceğinin altını çizen konsey şu görüşlere yer verdi:
"Çeşitli sendika ve meslek kuruluşları aylardır konuya dikkat çekmeye çalışıp, hükümetle ve ekonomik alanın tüm paydaşlarıyla bir uzlaşı gerçekleştirmeye çalıştılar. Hükümetin uzlaşmaz tavrı karşısında iş bırakma eylemi yaparak uyarılarının ciddiyetini gösterdiler. Egemen güçlerin etkilerine karşı durmakta zorlanan kimi örgütler, yapılmakta olan akıl ve insanlık dışı düzenlemelerden bazılarında göstermelik iyileştirmeler yapıldığı gerekçesi ile dirençlerini azalttılar, sona erdirdiler. Oysa yüzleşilen tehlike olduğu yerde duruyor. Tasarının kabul edilmesi halinde çalışanlara emeklilik artık çok uzak, parası olmayana acı ve ölüm çok yakın.
ODTÜ Mezunları Derneği Konseyi'nin, SSGSS tasarısının yasalaşmaması için uğraş veren sendika ve meslek kuruluşları ile sivil toplum örgütleri arasında de yer aldığı da açıklandı
ODTÜ Mezunları Konseyi şunlardan oluşuyor
ODTÜ Mezunları Derneği, İstanbul ODTÜ Mezunları Derneği, Denizli ODTÜ Mezunları Derneği, Eskişehir ODTÜ Mezunları Derneği, Bursa ODTÜ Mezunları Derneği, Ege ODTÜ Mezunları Derneği, Gaziantep ODTÜ Mezunları Derneği, Kayseri ODTÜ Mezunları Derneği, Kocaeli ODTÜ Mezunları Derneği, Mersin ODTÜ Mezunları Derneği, Kıbrıs ODTÜ Mezunları Derneği, ODTÜ Mezunları Derneği Antalya Şubesi, ODTÜ Mezunları Derneği
www.safakaltun.com