Gönderen
Admin - 09-10-2006 19:02
#1
Celal İlhan
Muzaffer Buyrukçu´nun aramızdan ayrılış hikâyesine tanık olda, büyük halk ozanı Yunus´un yaklaşık yedi yüz yıl önce ölüm üstüne yazdığı ölümsüz dizeleri anımsama.
"Bir garip ölmüş diyeler / Üç günden sonra duyalar
Soğuk suyunan yuyalar / Şöyle garip bencileyin"
Ne söyleyeceğiz şimdi? Yedi yüz yıldan beri Anadolu insanının okuyup yazan, düşünen, düşündüğünü söyleyen evlatlarına karşı duruşunun hiç değişmediğini, hatta daha da acımasız, daha da duyarsızlaştığını mı?
Bence doğru bir yaklaşım olmaz bu. Anadolu insanı; derdini dert edinen, yiğitliğini, özverisini, sevdasını dillere destan eden ozanlarının, yazarlarının hep yanında olmuş, onları gönlünde yaşatmıştır. Buradaki sorun, halkın istencinin devlet yönetimine ulaşamamasıyla ilintilidir. İktidarı ele geçirenler, dokuz yüz kırklı yıllardan başlayarak, halkın yönetim erkinde yer almasını engellemenin yollarını aramış, akla fikre gelmeyen yöntemler denemekten çekinmemişlerdir. Bugün, amaçlarına büyük ölçüde ulaştıklarını görmekten, aydınların, yurtseverlerin kötü; hırsızların, cahillerin başarılı gösterilmesinden acı duyuyoruz. Edilgenliğimiz, örgütsüzlüğümüz sürdükçe, Muzaffer Buyrukçu´nun hastane kapılarından geri çevrilmesini aratmayan olaylarla daha çok karşılaşacağımızı bilmemiz gerekir.
Nazım Hikmetlere, Orhan Kemallere, Sait Faiklere, Orhan Velilere, Yılmaz Güneylere vb. devletin ne denli düşmanca, hadi biraz yumuşatarak söyleyelim duyarsız, anlayışsız, acımasız davrandığını kim görmezden gelebilir? Devletin unutturmak istemesine karşın, halkımız onları ne unutmuştur ne de unutacaktır. Bir de sokak ortasında vurulan, üstleri gazete kağıtlarıyla örtülerek saatlerce bekletilen, taa Sabahattin Ali´den başlayarak, Mumcularımıza, Kışlalılarımıza, Üçoklarımıza, Aksoylarımıza vb. uzanan devrim ve halk şehitlerimiz vardır ki onlar da dünya durdukça halkımızın gönlünden silinmeyecek sonsuza dek yaşayacaklardır.
Tüm bu olanlar, yazın emekçileri, edebiyatçılar olarak, herkes kendi işini yapsın, siyaseti siyasetçiye bırakalım diye ahkâm kesmemizin yanlışlığını ortaya koymuyorsa neyi ortaya koyuyor? Bu sürülen, yoksul bırakılan, parası yok diye hastanelere alınmayan, kurşunlananlar salt edebiyat yaptıkları için mi devletin hışmına uğradılar acaba?
Sözde halkın seçtiği, anti demokrat ve gericiliğine karşın demokrat adını kullanan bir partiyle başlayıp, din-iman, insan hakları, özgürlük, ahlâk kavramalarının sakız gibi çiğnendiği dönemleri bir türlü sona erdiremedik. Hepimiz için büyük bir utanç nedeni olması gereken bu yönetimler ne yazık ki tüm görkemiyle karşımızda duruyor bugün.
Bugün yazarlar çizerler düne göre daha rahat ediyor, daha az sıkıntı çekiyorlarsa, suya sabuna dokunmamaya özen gösterdiklerinden, yalnız kendi işleriyle uğraşmakta hüner kazandıklarından dolayıdır.
Ölümünden birkaç hafta önce, sevgili Ahmet Yıldız´ın* önermesiyle başladım Muzaffer Buyrukçu´yu okumaya.
Ne ayıp değil mi? Suçumu kabul ediyorum.
Yıldız, "Türkiye´de Buyrukçu´yu okumadan yazar olunmaz" dediğinde, "Bu sözleri o kadar çok yazar için duydum ki artık anlamsız geliyor bana" demekten kendimi alamadım. Henüz iki öykü kitabını okumuş olmama karşın; daha çok, Sait Faik, M. Şevket Esendal, Yakup Kadri için söylenen o sözlerin, Buyrukçu için de daha bir gönül rahatlığıyla söylenebileceğine inanıyorum. İlerde onun öyküleriyle ilgili çalışmalar yapmayı çok isterim.
Buyrukçu´nun, Aydınlık Dergi´sinden Irmak Zileli ile bir yıl kadar önce yaptığı söyleşiden bir alıntıyla bitirmek istiyorum yazımı:
"Benim yenilik anlayışım, ya da şöyle diyeyim, yenilik gerçeğiyle tanışmam 1955´ler de Vatan Gazetesi´nin sanat sayfasında yayımlanan Trampet Çalan Maymun öyküsüyle başladı ve yeniliğin bir yapıt için de bir yazar için de gereğine inandığımdan, her öykümde sürdü. Bu nedenle bütün öykülerim kendine özgü bir yeniliği barındırır ve hiçbiri ötekine benzemez. Bu belki de mükemmeli arayıştır. Mükemmele ulaşırım ulaşamam ayrı bir konu, önemli olan bu yola baş koymamdır ve o yolda hiç yorulmadan bıkmadan, sabrın bile sınırlarını aşarak yürümektir. Bu yürüyüşün yankılarını değerlendirmek, edebiyatın kazanç hanesine bir şeyleri Muzaffer Buyrukçu adına bırakmaktır."
* Ahmet Yıldız: Ankara´da yayımlanan Edebiyat ve Eleştiri dergisinin yönetmeni.
#4
Muzaffer Buyrukçu (1930 - 2006)
Çağdaş Türk edebiyatının güçlü kalemlerinden, öykü ve roman yazarı Muzaffer Buyrukçu evinde ölü bulundu. Ölümü 5 gün sonra anlaşıldı. Buyrukçur17;nun öldüğü, yalnız yaşadığı Gaziosmanpaşa Bağlarbaşı Mahallesi Menekşe Sokak 16 numaralı evden gelen kokular nedeniyle komşularının polisi araması üzerine ortaya çıktı.
HASTANE ALMAMIŞTI
Buyrukçu, uzun zamandır akciğer yetmezliği çekiyordu. Bu nedenle 2006 yılının şubat ayında rahatsızlanmış ve hastaneye kaldırılmıştı. Yakınlarının ifadesine göre iki üniversite hastanesi Buyrukçur17;yu acil servise almayıp para istemişti, bir hastanede de kalbi durmuş, sonra çalıştırmışlardı. Sonuçta Buyrukçu, Özel İsviçre Hastanesi tarafından tedavi edilmişti.
1930r17;da Niğder17;de doğan Buyrukçu; daha sonra ailesiyle beraber İstanbulr17;a geldi. Öğrenimini orta 2r17;nci sınıfta yarıda bıraktı. Küçük yaşta çalışma hayatına atılan Buyrukçu, İstanbul ve İzmirr17;te aşçı yamaklığı, kunduracılık, inşaat işçiliği, frezecilik, Son Telgraf Gazetesir17;nde müstahdemlik yaptı. Daha sonra Toprak Mahsulleri Ofisir17;nde memur olarak çalışmaya başlayan Buyrukçu, 1971r17;de buradan emekli oldu.
Bir çocuk babası olan Muzaffer Buyrukçu, edebiyatımızın en saygın ödülleri kabul edilen Haldun Taner Öykü Ödülü, Yunus Nadi Öykü Armağanı, Sait Faik Hikaye Armağanı gibi ödüllerin de sahibiydi
http://www.kimkim... den alinmistir.
Haftanın en çok ziyaret edilenleri
Cem Yılmaz
Hülya Avşar
Fatih Sultan Mehmet
Doğu Perinçek
Usame Bin Ladin
Korkut Eken
Recep Tayyip Erdoğan
Mehmet Emin Karamehmet
Kadir İnanır
Adnan Menderes
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
Uğur Mumcu
Madonna
Cameron Diaz
Sultan Mehmed Vahdeddin
Mimar Sinan
Turgut Özal
Alev Alatlı
İbn Sina
Ömer Muhtar
Muzaffer Buyrukçu (1930 - 2006)
Çağdaş Türk edebiyatının güçlü kalemlerinden, öykü ve roman yazarı Muzaffer Buyrukçu evinde ölü bulundu. Ölümü 5 gün sonra anlaşıldı. Buyrukçur17;nun öldüğü, yalnız yaşadığı Gaziosmanpaşa Bağlarbaşı Mahallesi Menekşe Sokak 16 numaralı evden gelen kokular nedeniyle komşularının polisi araması üzerine ortaya çıktı.
HASTANE ALMAMIŞTI
Buyrukçu, uzun zamandır akciğer yetmezliği çekiyordu. Bu nedenle 2006 yılının şubat ayında rahatsızlanmış ve hastaneye kaldırılmıştı. Yakınlarının ifadesine göre iki üniversite hastanesi Buyrukçur17;yu acil servise almayıp para istemişti, bir hastanede de kalbi durmuş, sonra çalıştırmışlardı. Sonuçta Buyrukçu, Özel İsviçre Hastanesi tarafından tedavi edilmişti.
1930r17;da Niğder17;de doğan Buyrukçu; daha sonra ailesiyle beraber İstanbulr17;a geldi. Öğrenimini orta 2r17;nci sınıfta yarıda bıraktı. Küçük yaşta çalışma hayatına atılan Buyrukçu, İstanbul ve İzmirr17;te aşçı yamaklığı, kunduracılık, inşaat işçiliği, frezecilik, Son Telgraf Gazetesir17;nde müstahdemlik yaptı. Daha sonra Toprak Mahsulleri Ofisir17;nde memur olarak çalışmaya başlayan Buyrukçu, 1971r17;de buradan emekli oldu.
Bir çocuk babası olan Muzaffer Buyrukçu, edebiyatımızın en saygın ödülleri kabul edilen Haldun Taner Öykü Ödülü, Yunus Nadi Öykü Armağanı, Sait Faik Hikaye Armağanı gibi ödüllerin de sahibiydi.
saygiyla aniyoruz..Aydinlari kaybedince .............???????
Dügümlenip kaliyo.
hoscakal celal amca.