Gönderen
Admin - 30-05-2012 21:23
#1
Sevgili canlarım, sevgili dostlarım,
Bu yazımda yine günlük yaşamımızı, hatta tüm yaşamımızı yakından ilgilendiren bir konuyu sizlerle paylaşacağım: Dostluklar kurarak dost bir çevrede yaşamak. Yani dost kazanmak.
Dost kazanmak denilince, kitaplarını okumuş olanların aklına hemen Dale Carnegei (Del Karnej) gelir. Benim de üniversite yıllarında heyecanla okuduğum bu Amerikalı yazarın "Dost Kazanma ve Etkili Olma Sanatı" adlı kitabı o yıllarda bile çok popülerdi. Ancak yazarın önerdiği yöntem ve teknikler daha çok İş aleminde başarılı olmayı, daha çok para kazanmayı amaçlıyordu. Yazarın bu konulardaki kitapları bu gün de hala önemini koruyor sanırım. Aslında iş yaşamında başarılı olmak ile bütün bir yaşamda başarılı olmak günümüzde farklı kavramlar olarak algılanmıyor. Bu böyle olsa da, benin "dost kazanmak" kavramım daha çok mutlu yaşamayı, çevrede sevilip sayılan, güven veren birisi olmayı içermekte. Böyle bir yaşama sahip olmada tek unsur daha çok para kazanmak, daha çok servete, mala sahip olmak değil. Dale Carnegei nin önerdiği tekniklerin yararsızlığını savunacak değilim elbette. Ama "Dostluğun" insani, duygusal ve çevreye huzur ve mutluluk veren yanı da çok önemli. Kısacası dostluk parayla, mal, mülk ve servetle sağlanan bir kazanım olmamalı.
Dost kazanmak akıl, bilgi, yetenek, güven, hoşgörü ve sabır işidir. Kim olursa olsun kişi ya da kişilere değer verme işidir. Onların dertlerini, kaygılarını, sevinçlerini, mutluluklarını paylaşma işidir. Bu niteliklerin (eski deyimle; hasletlerin) bir kısmı bazı insanlarda doğuştan vardır. Güler yüzlü olmak, hoşgörülü olmak vb. gibi. Bunlar da dahil geriye kalan özelliklerin çoğu iyi bir eğitimle kazanılabilir. Kazanılması mümkün ve gerekli olan bu nitelikler nelerdir derseniz şunlar sayılabilir:
İnsanların sorunları ile ilgilenmek: Her insanın Kendisini, ailesini, çevresini ya da bulunduğu topluluğu rahatsız eden, üzen, endişelendiren sorunlar vardır. Pek çok kimse bu sorunlarla baş edebilmek için yardıma, desteğe gereksinim duyar. Tanıdığınız ya da tanımadığınız birine, gerçekten ihtiyacı olduğu bir zamanda, yardım elinizi uzatırsanız, hele de bunu bir karşılık beklemeden yaparsanız, karşınızdaki kişi de size dostluk elini uzatır. ( istisnalar olabilir bu sonucu değiştirmez.)
Gülümsemek ve hoşgörülü olmak: Güler yüzlü olmak bir ölçüde doğuştan gelen, başka deyişle Tanrı vergisi bir özelliktir. Herkes güler yüzlü olmak ister de pek çok kimse bunu başaramaz. Ama önemini herkes bilir. Bir insanı güler yüzle karşılamak karşılanan kişinin içini ferahlatır, ısıtır, dostluk duygularını harekete geçirir. Böyleleriyle karşılaştığımızda "Adama kanım ısındı." deriz. Bu, dost olmak için ilk sinyaldir. Olumsuz bir havanızda bile olsanız gevşer, yumuşarsınız. Karşıt bir durumda ise yani somurtan, asık suratlı biri ile karşılaştığınızda içiniz kararır, bir an önce ondan uzaklaşmak istersiniz.
Hoşgörü konusuna daha önceki yazılarımda değinmiştim.
Karşınızdaki kişiye önemli biri olduğunu hissettirin: İnsanlar başkaları tarafından önemsenmelerini ister ve beklerler. Bu her insanda var olan doğal bir duygudur. Uygun zaman ve zeminlerde o kişiye, orada olmamasının neleri aksatacağı, çevreye nelere mal olacağı bir bir sıralanarak varlığından duyulan memnuniyet belirtilebilir. Çevresinin, o toplumun kendisine ihtiyacı olduğu hissettirilebilir.
Bir tartışmada kazanan yoktur: "Adamı nasıl da mat ettim!" Son derece olumsuz, yararsız ve ilkel bir anlayışın ifadesi olan bir cümle bu. Hiç bir tartışma kazanılamaz. Aksine kazandığınızı düşündüğünüz bir tartışmada karşınızdaki kişi ile birlikte bir çok şeyi kaybetmiş olmanız kuvvetle mümkündür. Bu yüzden de tartışmaları kazanmak için değil, karşılıklı fikir ve görüş alışverişi olarak algılamalıyız. Karşımızdakilerin fikirlerini, düşüncelerini öğrenme fırsatı olarak değerlendirmeliyiz. Sonuç olarak, tartışmadan elde ettiğimiz farklı bilgiler için karşımızdaki kişi ya da kişilere teşekkür ederek bitirmeliyiz tartışmayı.
Kimse emir almaktan hoşlanmaz: Karşımızdakilerden üstün olduğumuzu hissettirip, onlara emir verir gibi öneriler, direktifler, buyruklar vermeğe kalkışmak çok yanlış olur. Tarih boyunca, bir hizmetçinin efendisinden emir almaktan mutlu olduğu görülmemiştir. Bu yüzden istek ve arzularımızı, karşımızdaki kim olursa olsun, son derece nazik, sevecen, güler yüz ile, ortak bir yarar sergileyerek, dolambaçlı yollara sapmadan, açık ve dürüstçe ifade etmeliyiz. bu şekilde karşımızdakilerin güvenini kazanmak mümkün olacaktır.
Kimsenin gururu ile oynanmamalı: Muhatabımız olan kişinin gururunu incitecek söz ve davranışlardan kaçınmalıyız. Gururu incinen, kırılan insan size asla dostça yaklaşmaz, dostunuz olmaz. Gururunu incittiğiniz bir insanı eski haline dahi döndürebilmek için normalden en az üç kat daha fazla çaba gerekir. Bilirsiniz; pek çok insan gururu için yaşadığını söyler.
Herkesin sevdiği, değer verdiği şeyler vardır: Herkesin hoşlandığı, değer verdiği, koruyup kolladığı şeyler vardır. Onlara bizim de değer vermemiz, saygılı olmamız gerekir. yeryüzü de çevremiz de bizimgibi düşünmeyen, bizim gibi yaşamayan, bizim gibi davranmayan ve bizim gibi inanmayan insanlarla doludur. Bütün bunlara saygılı olmak gerekir. Bir düşünce, bir yaşam tarzı, bir inanç bir kişiyi mutlu ediyorsa doğru olan, buna saygı göstermek , hatta destek olmaktır. Çünkü insan hayatının en büyük amacı mutlu yaşamaktır. Herkesin bizim gibi düşünmesini, yaşamasını, inanmasını istemek ve beklemek saçmalık olur.
Bilgi ve becerilerimizi başkalarıyla paylaşmalıyız: Başkalarına hiç bir faydası olmayan yüksek bir bilginin, olağan dışı bir becerinin (maharetin), eğer paylaşılmıyorsa varlığı ile yokluğunun hiç bir farkı yoktur. Bir bilgi düşünün ki insanlara öğretildiğinde yaşamları kolaylaşacak, raht edip mutlu olacaklar; Ama sahibinden başka bu bilgiye erişen yok. Böyle bir bilginin ne değeri olabilir ki.
İnsanların hatalarını yüzüne vurmamalı: Her insan hata yapar. Hata yapmak hayatı öğrenmenin ve ona dört elle sarılmanın en etkili yoludur. Kişi hata yaptı diye azarlamak, aşağılamak, horgörmek, dışlamak yapılabilecek en büyük hatadır. Önemli olan aynı hatanın tekrarlanmamasıdır. Doğru olan hata yapanı nazikçe uyarıp hatadan ders çıkarması gerektiğini anlatmaktır.
Adil ve merhametli olmak: İnsanlar sizi adaletli, hak ve hukuku gözeten birisi olarak biliyorsa size güvenir ve dostluğunuzu arzular. Sizin dostunuz olmak için fırsat kollar. Acımasız, haksız, hukuksuz, çıkarcı insanlar çevrelerine sadece korku ve acı verebilir. Çevrelerinde nefret duygusunu çoğaltırlar.
Size gelmeyene gitmek: Size gelmeyene gitmek olgunluktur, büyüklüktür. Kendine güvenen herkes bunu yapar. Bazıları bunu kendini küçültme, onursuzluk gibi algılasa da bu doğru değildir. Gerçek bunun tam da tersidir. Size vermeyene cömert davranmak ta öyle. Son olarak şunu da söylemeliyim; Karşımızdakinin ne istediğini önemsemeliyiz. Kendi isteğimiz kadar onun istediklerine de odaklanmalıyız. Olaya onun bakış açısından da bakmağa çalışmalıyız. Zira arzu ve istekler davranışların kaynağını oluşturur. Bu yüzden de eğer başkalarının isteklerine gözlerimizi, kulaklarımızı kapatırsak onların davranışları üzerinde bir etkimiz olamaz, dostluklarını kazanamayız.
Sevgiler, saygılar . Esen kalın
İsmail İlhan