Gönderen
Admin - 27-12-2008 01:07
#1
Özel Harp komutanlarından Sabri Yirmibeşoğlunun övüncü olan muhteşem operasyon sadece 6-7 Eylül olayları değildi. 1978 Aralık ayında bir hafta süren K. Maraş katliamı da öyleydi, aynı gizli odağın planladığı ve ülkücüler aracılığıyla kotardığı ve sayıları hiç de az olmayan Sünni halkın katıldığı kanlı bir cürümdü. Tarihimizin utanç sayfalarından birisiydi.
6-7 Eylül 1955 te İstanbul ve İzmirli Rum, Ermeni ve Yahudi yurttaşlarımızın mallarına, canlarına ve kadınlıklarına kastedilmişti. O suçu işleyenler İstanbul ve taşrasından iktidardaki DP teşkilatının toplayıp getirdiği bindirilmiş çapul güruhlarıydı. Aralık 1978 da K.Maraş ta Alevi yurttaşlarımıza aynı aşağılık saldırılar yapıldığında ise organize politik gruplar dışında koşullanmış ve r11;benzer kitlesel suçları işlediğinde her defasında ´tahrik oldu´ ´kandırıldı´ diye habire mazur gösterilmiş halk toplulukları vardı.
Öldürülen insan sayısı tam olarak saptanamadıysa da rakamlar 111 ila 136 arasında değişiyordu. Yaralı sayısı 1000r17;den fazlaydı. Yaşlı veya çocuk, kadın ya da erkek demeden insanları öldürdüler, savaşlarda çok anlatılan şeyleri yaptılar: Hamile kadınlarının karınlarını deşip ceninleri çıkardılar, kadınların, çocukların boğazlarını kestiler. Kadınlara tecavüz ettiler, göğüslerini kestiler. İnsanları diri diri kaynar su kazanlarına attılar.
Uluslararası siyaset literatüründeki terimle söylersek bu bir pogromdu. Alevi pogromuydu. Bütün bu vahşeti yapanlara kendilerine milliyetçi, mukaddesatçı diyen, cennete gideceklerine inanan ruhları kara, beyinleri kara, elleri kara Türkçü, İslamcı, bilmemneci kalabalıklardı.
Olaylardan önceki günlerde bir takım kişiler nüfusa sayımı adı altında Alevileri ev ev dolaşarak her hanede kaç kişi yaşadığın soruyorlardı, bir başkaları ise ´belediye yeni kapı no.sı verecek´ Alevilerin evlerine kırmızı işaret koyuyorlardı.
ETNİK ARINDIRMA
Daha önce 17 Nisan 1978 de Malatya Belediye Bşk. Hamit Fendoğlur17;na Ankara dan bir yakın dostunun adıyla postalanan bombalı paket patlamış, başkanla gelini, iki torunu ölmüş ve bu olay Alevilere karşı saldırıya bahane yapılmıştı. Böyle bir bubi tuzağının devlet dışı teröristler tarafından yapılamayacağını, devlet teröristlerinin bombalı paketi hazırlayıp yolladıklarını uzmanlar belirtmişlerdi. K. Maraş aynı yılın sonunda onu izleyen operasyon oldu. Daha sonra Sivas ve Çorum da benzer olaylar cereyan etti.
Saydığımız yerler Sünnilerle ve Alevilerin birlikte yaşadıkları il merkezleriydi. Ama sözünü ettiğimiz saldırılardan sonra Aleviler ya tamamen gettolara itildiler, ya da büyük şehirlere göçtüler. Örneğin K.Maraş ta Alevilerin yüzde 80 i şehirden ayrıldılar. Bu da bir etnik arındırmaydı. Ayrıca benzer olayların vuku bulmadığı Erzincan, Tokat, Amasya gibi illerdeki Aleviler de baskı altına alınmış oluyordu. Elazığ da ise aynı olay Şubat 1975 teki mitinge düzenlenen saldırıyı izleyen aylarda meydana gelmiş ve şehir merkezi faşistlerin tasallutu altına girmiş, Aleviler Elazığr17;ı terketmiş, kentin demokratik yapısı bir anda gitmiş ve faşistleşmişti. O gün bugündür Elazığ siyasette gericilikle, faşizmle anılır olmuştu. Benzer durum Malatyar17;da da gerçekleşti. Demokratik yapısıyla bilinen Sivas 1979 yılındaki saldırılarından sonra Alevilerin ayrılmasıyla gericileşti. 1993r17;te ise şehirde saldıracak Alevi bulamayan güruhlar belediye başkanının önderliğinde r11;tekrar edelim, Refah Partili belediye başkanının başını çektiği saldırıyla-- konuk sanatçıları yaktılar. Sanıyorum faşistlerin başı çektiği ve Sünni halkın katıldığı saldırılarla aynı duruma getirilemeyen tek kent merkezi Çorum oldu. Çünkü Mayıs 1980r17;de Çorumr17;un Alevileri, hangi kültürden olursa olsun solcuları faşist saldırganlara ve peşlerindeki Sünni kalabalıklara karşı direndiler. Ankara dan gençler yardımlarına gittiler. Devlet hastanelerine güvenmedikleri için yanlarında hemşire, doktor bile götürdüler.
1970r17;li yıllarda Alevi yurttaşlarımıza yönelik planlı ve örgütlü saldırılar hem Alevileri oralardan kaçırtmaya, kaçmıyorlarsa sindirmeye yönelikti, hem de daha sonradan 12 Eylül 1980r17;de gerçekleştirilecek olan askeri darbe ortamını hazırlamaya.
Nitekim Kenan Evren başta olmak üzere Cunta rejiminin askeri ve sivil ağızları 12 Eylül faşist darbesini gerekçelendirirken, şıracının şahidi bozacı misali, bol bol Malatya, K.Maraş, Sivas ve Çorum olaylarından bahsettiler. Kendi gizli yapılanmalarının cürümlerini, katliamlarını, kendi darbelerinin bahanesi yaptılar. Hayâsız bir pişkinlikle, ´Bakın, biz geldik sizi kurtardık´ dediler.
Eskiden İstanbulr17;da kışın boza satanlar, yazın şıra satarlardı. 1978 Aralık ayında K.Maraşr17;ta boza satanlar, 1980 Eylül ayında şıra satmaya soyundular. Kenan Evren 1978 Ağustosr17;unda Gen. Kur. Bşk. olmuştu, başbakan Ecevitr17;ten sıkıyönetim ilanı istiyordu, Ecevit karşı çıkıyordu, ama K. Maraş olaylarıyla 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Böylece gelecek askeri rejimin provası başlatıldı.
SINIF MESELESİ
O yılların andığımız kentlerdeki olaylarını Alevi-Sünni çatışması diye yorumlamak sığlıktır. Saldırılar Alevilere karşı olduğu gibi, o il merkezlerindeki sola ve tüm demokrasi güçlerine karşıydı. TÖB-DER lokalleri, DİSK temsilcilikleri, demokratik kitle örgütü denilen diğer mesleki veya kültürel kuruluşlar ya da solcu partilerin yerel örgüt binaları da saldırıya uğruyorlardı.
Sağ-sol kavramlarını basının dilindeki muğlâklıkta bırakmamak gerekir. Eğer bir yerde (medyanın deyişiyle) ´sağ-sol çatışması´ varsa, orada mutlaka sınıfsallık var demektir, olayın aslı sınıf mücadelesine dayanıyordur.
K. Maraş olaylarında devlet vardı, onun kontrgerilla r11;veya adı her ne halt ise, o gizli resmi teşkilatr12;vardı, saldırılardan kısa bir zaman önce gelip kentte inceleme yapan CIA Türkiye Masası şefi Peckr17;in temsil ettiği ABD vardı, işleri güçleri maşalık, tetikçilik, canilik yapan ülkücüler vardı, ikide bir gaza getirilen kara kalabalıklar vardı da, burjuva yok muydu?
Olayların ayrıntılarıyla ilgili en kapsamlı çalışma Aleviyol araştırmasıdır. Diğer çalışma olayların 28. yıldönümü vesilesiyle 31 Aralık 2006 da Birgün de İnci Hekimoğlu nun hazırladığı beş bölümlük yazı dizisi halinde yayınlanmış, Sesonliner17;da da yayınlanmıştır.
"K. Maraşr17;ın ekonomisine egemen olan Sünni iş adamları, Alevi iş adamlarını kendilerine tehdit olarak görmekteydiler. Bu faktör, katliamı değerlendirirken gözden kaçırılmamalıdır. Nitekim katliam sırasında bu işadamlarının bir bölümünün faşist saldırganlarla işbirliği içinde olduklarını basından öğreniyoruz. Aşağıdaki bilgiler, Aydınlık Gazetesinin 12. 01. 1979 tarihli sayısından aktarılmaktadır.
r0;Kahramanmaraş katliamı, EDEM (Yağ Fabrikası) toplantısında kararlaştırıldı. Katliamdan 15 gün öncesine rastlayan toplantıya, EDEM ortağı Faruk Arıkan ve ağabeyi Hacı Osman Arıkan, Fabrikatör ve Hacı Çiftliğinin sahibi Muammer ve kardeşi Cahit Pakdil, Pişkinler İplik Fabrikası sahibi Abdurrahman Pişkin, Çırçır ve Prese Fabrikatörü Sıddık Akdişli, Tanrıverdi Çırçır Fabrikası sahiplerinden Zekeriya Kirişçi, Yağlıca kardeşler Kooperatif şirketi sahipleri Kasım ve Ali Yağlıca, Fabrikatör Tarık Sarıkatipoğlu, Çırçır Fabrikatörü Mehmet Vakkasoğlu, AP İl Başkanı ve Kadıoğlu Çiftlikleri sahibi Faruk Kadıoğlu, Belediye Bşk. Ahmet Uncu, MİSK Bölge Temsilcisi Cemil Tozkoparan katıldılar...
r0;Toplantının açış konuşmasını yapan Hasan Balcı, ´Bugüne kadar bizleri koruyabilmeleri için ülküdaşlarımıza her ay 250 bin lira para veriyorum. Sizler ise bugüne kadar bir kuruş yardım yapmadınız. Hükümete haddini bildirmek ve Alevi komünistleri yok etmek istiyorsak mutlaka birleşip bütün gücümüzü ortaya koymalıyız. Elbirliği yapalım, Maraş ı komünistlerden, POL-DERr17;cilerden, TÖB-DER cilerden temizleyelim´ demiştir." 3 Gazetede çıkan bu haber yalanlanmamıştır.
Kahramanmaraş Milletvekili Hüseyin Doğan, katliamdan hemen sonra yapılan [hükümet partisi] CHPr17;nin grup toplantısında, şu görüşleri ifade etmiştir: r0;Kahramanmaraş ta olan bir savaş değildir. İç savaşın silahlı iki tarafı olur. Kahramanmaraşr17;ta olan bir katliamdır. 1572 yılı 24 Ağustos unda binlerce Protestanın boğazlandığı Saint Barthelemy katliamı gibi, Endonezyar17;da solcuların bir gecede birer birer vuruldukları faşist ayaklanma gibi bir katliamdır.
r0;Bunun adına anarşi denmez. Sağ-sol çatışması da denmez. Bu, Alevi-Sünni çatışması da değildir. Bunlar içinde aransa bile bu plânlı ve örgütlü bir faşist saldırıdır. Çevre illerden getirilen katil çetelerine belli hedefler gösterilerek, her şeyi hesaplanmış bir plânla yürürlüğe konan bir faşist eylemdir. Kin ekip, kan çiçeği büyütenlerin, direnme hakkından söz edip ´Milli direnme hakki doğmuştur´ diye bildiri yayınlayanların eseridir. Maraş katliamı ´Müslüman Türkiye-Milliyetçi Türkiye, Allah için Cihad başına´ sloganlarıyla kadın demeden, çocuk demeden vuranlar karşısında ´Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz´ diyenlerden [Demirelr17;i kastediyor] destek görenlerin eseridir..."
Milletvekili Hüseyin Doğanr17;ın belirttiği gibi, Kahramanmaraş katliamı, örgütlü, plânlı, ekonomik çıkar nedeniyle bazı iş adamlarının destek verdikleri netleşmektedir."
RESMİ RAPORLAR
´Bütün bunlar olurken devlet neredeydi´ diye mi soruyorsunuz? Yok, yok, hukuken ve demokrasi gereği sorulması gereken bu soru Türkiye de sorulmaz. Çünkü bir elin yaptığını öbür el elbette bozacak değildi. Aşağıda da özetleyeceğimiz gibi olayların bir hafta sürmesinin başka bir izahı yoktur.
Hadise vuku bulduğunda Ecevit hükümeti iş başındaydı. İçişleri Bakanı (12 Martr17;ın Eskişehir Sıkıyönetim Komutanı) emekli hava generali İrfan Özaydınlı olayların solcuların tahrikiyle başladığını buyuruverdi.
Daha sonra Ecevitr17;in kabine revizyonunda dışarıda kalacak bakana sunulan raporun bir bölümünde şöyle denilmekteydi:
1) 18 Aralık 1978 günü, Ülkücü Gençlik Derneği -- ÜGD Maraş şubesi ikinci başkanı Mustafa Kanlıdere, Ökkeş Kenger ve üçüncü başkan Mustafa Tecirli ye "Halkı kışkırtmak, tahrik etmek ve isyanını sağlamak için solcuların attığı süsü verilmek kaydıyla, tahrip gücü az bir dinamit atılmasını" emretmiştir.
2) 15 gün öncesinden itibaren, gelecek program olarak "Zeynel ile Veysel" filmi gösterilecekken Adana Maraş ÜGD Şubesir17;ne gelen iki şahsın getirdiği ´Güneş Ne Zaman Doğacak´ filmi 16 Aralıkr17;ta aniden gösterime sokulmuştur..
3) Olaylardan önce, Ankara İli Bahçelievler, Karşıyaka ve Keçiören semtlerinde oturdukları bilinen Hüseyin Yıldız, Ünal Ağaoğlu, Haluk Kırcı, Mustafa Özmen, Mustafa Dülger, Remzi Çayır, Mustafa Demir, Bünyamin Adanalı, Ahmet Ercüment Gedikli, Mustafa Korkmaz ve İsmail Ufuk ile Mehmet Gürses isimli şahısların Kahramanmaraş iline gittikleri öğrenilmiştir.
4) 22 Aralık 1978 günü Maraş ta olaylar patlak verdiğinde iki ayrı telefon görüşmesi yapılır. Yapılan araştırmalarda, Adana ilinden bir şahıs, Malatya Özel Doğu Kliniği Doktoru Muhittin Turgut u telefonla arayarak; ´Kahramanmaraşr17;tan oraya yaralılar gelecek, dikkatli olun´ der. Muhittin Turgut ise; ´Orasını bana bırakın. Malatya olaylarında bir açık verdim mi ki bunda vereyim. Malatya olaylarında ne şekilde çalıştığımı siz de bilirsinizr17; karşılığını verir.´
Bu rapor basından saklandı, ancak sonraları Gündem dergisinde kısmen yayınlandı. Olaylar hakkında Savcı Dündar Sanerr17;n hazırladığı raporda da aynı tespitler vardı, o rapor da saklandı.
Katliamdan sonra sıkıyönetim mahkemelerinde açılan davalar 1991 yılına kadar sürdü. Aralarında sağ ve aşırı sağ görüşlü olarak nitelenen toplam 804 kişi hakkında dava açıldı. Sanıklardan 29 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de 1 - 24 yıl arasında hapis cezalarıyla cezalandırıldı. İdam ve müebbet hapis cezaları dışındakilere 1-6 oranında cezai indirim uygulandı. Sıkıyönetim mahkemesinin kararı Yargıtay tarafından bozuldu. Yeniden yapılan yargılama sonucunda idam cezaları uygulanmadı. 1991 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu nedeniyle, cezası ertelenenler de serbest bırakıldı..
KATLİAM SANIKLIĞINDAN TELEVİZYONA
Hazırlık için kente gelmiş yukarıda adı geçen namlı ülkücülerden bazıları iki ay önce işlenen Bahçelievler Katliamının elebaşlarındandır: 7 kişiyi öldürmüş Haluk Kırcı, Bahçelievler ve (otobüsün makineli tüfekle tarandığı) Mamak katliamlarının faili, daha sonra Kemal Türklerr17;in suikast sanığı olan Ünal Osmanağaoğlu, Bahçelievler faillerinden Ercüment Gedikli.
Olayların ayrıntılarına girmenin gereği yok. Sesonline bir İnternet yayını olduğuna göre, yukarıda andığımız iki çalışmayı İnternet sitelerinde bulabilirsiniz. Ben burada olayların seyriyle ilgili bir kaç karakteristik noktaya parmak basıp sözü tanıklara bırakacağım.
ÜGD tarafından getirilen (Cüneyt Arkınr17;ın başrolde oynadığı, Sovyetler Birliğir17;nden kaçan bir Türkü anlatan) anti-komünist propaganda içerikli ´Güneş Ne Zaman Doğacak´ gösterime sokulur. 19 Aralık akşamı sinemada tahrip gücü az bir bomba patlatılır. ´Komünistler sinemayı bombaladılar, kardeşlerimizi öldürdüler´ şayiasıyla sinema önünde toplanan güruh ´Müslüman Türkiye´, ´Tek Yol İslam´, ´Kanımız Aksa da Zafer İslamın´, ´Komünistler Moskova ya´ diye bağırırlar.
Daha sonra bombayı ülkücülerin elebaşlarından, sonraki davanın 1 no.lı sanığı Ökkeş Kenger in attığı anlaşılacaktır. Bu şahıs K.Maraş davası 1991 de Özalr17;ın anti-terör yasasıyla düştüğünden, hiç bir hüküm giymeyecek ve soyadını Şendiller diye değiştirip 1991 de Refah Partisir12;Milliyetçi Çalışma Partisi ittifakıyla parlamentoya girecek, partisinin adı sonra MHPr17;ye rücu edecek, bir süre sonra namlı ülkücü liderlerden Muhsin Yazıcıoğlu yla birlikte BBP yi kuracaktır.
Siyaset sahnesinde bu ülke aynı partiden doktor cinayeti sanığının Sağlık Bakanı olduğunu gördüğüne göre, K.Maraş elebaşısının mebus olmasını da görebilirdi. Ama o şahıs gösterilen teveccüh sadece partisinden milletvekili yapılmakla kalmadı: Adı geçen şahıs ´Siyaset Meydanı´ gibi TV programlarına çağırılacak, fikir de beyan edecekti. Tıpkı Hüseyin Üzmez gibi eski suikast hükümlülerinin veya yukarıdan himaye sayesinde, ya da hukuk labirentleri yardımıyla hüküm giymekten yakayı sıyırmış r11;suçları bizzat kendi adliye ikrarlarıyla sabit-- katliamcıların, kıyamcılarının, çocuk ve kadın katillerinin, tecavüzcülerin elebaşlarının adam yerine konulup, fikir tartışmalarının yapıldığı varsayılan siyasi programlara davet edilmeleri ve --işledikleri insanlık suçlarından asla hayâ duymadan, nedamet duymadan-- gerine gerine fikir serdetmeleri bizim belkemiksiz medyanın etiğine uygun gelebilir, ama düzeyli bu tür televizyonculuk deformasyonları bağışlanamaz. Örneğin siz bir Bosna kasabının, Srebrenitza katilinin TV programına çağrıldığını duydunuz mu?
Ben duymadım.
ERMENİ PARMAĞI!
Ama TRT in K.Maraş olaylarıyla yaptığı belgeselde Ökkeş Kenger Şendiller isimli failin Hrant Dink in resmi önünde konuşturulduğunu ve olayları Hrant Dink in solcu arkadaşlarının yaptığını, yedi kişinin sünnetsiz olduğunu söylediğini duydum... (Bakınız Taraf Gazetesi, 26 Aralık 2008.)
Devlet televizyonu bu adamı böyle nasıl konuşturur demeyin. Adam hem suçludur, hem de güçlüdür. Çünkü devlet onun arkasındadır. O devletin emrindedir. Kenger in sözleri çok mu irkiltici? Öyleyse olayla ilgili şu paragrafı da okuyun.
"Adana, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman, Hatay İlleri Sıkıyönetim Sıkıyönetim Komutanı Tuğg.Tayyar Aygur´un "Kahramanmaraş Toplumsal olayları" davasının bir numaralı sanığı Kenger e görüşmesinde söyledikleri, bu durumun özeti niteliğindedir:
"Oğlum, bu hadiseler sizin boyunuzu aşar, bunu biz de biliyoruz. Soldan her şey elimizde. Silahlar, mermiler, dokümanlar... Hepsini yakaladık. Hatta Ermeni Garbis adında birinin olduğunu tespit ettik. Eğer bu şahıs ölenler arasında değilse, yakında bir vilayetin daha başını yakabilir. İnşallah ölen yedi sünnetsizden birisi budur. Bunları biliyoruz... Peki, bu sağdaki çarıklı Mehmet ağayı kim sokağa döktü, biz bunu arıyoruz" (Bia Haber Merkezi, 16 Aralık 2008.)
Demek ki bu kanaat önce devletin Sıkıyönetim Komutanı tarafından ifade edilmiş. Ökkeş Kenger Şendiller in adı tuğgeneralin yanında Sarı Çizmeli Memet Ağa kalır. Yani devlet bu adamı televizyonda böyle nasıl konuşturur demeyin.
Ökkeş isimli şahıs aradan 30 yıl geçtikten sonra olayı güncelleştirmiş ve Ermeni düşmanlığını suikast kurbanı Hrant Dink e getirerek Hrant ın katlini ve katillerini aklar olmuş.
Bütün bunlardan utanç duyuyoruz, 30 yıl evvelki katliamdan olduğu kadar, o katliamın 1. no. lı failine devlet televizyonunda Ermeni düşmanlığı ve suikast savunuculuğu yaptırılmasından nefret ediyoruz. Hem K. Maraş olaylarına ait bütün verilerde gösterilen en aşağılık fiilleri yapacaksınız, hem de çıkıp sıkıyönetimiyle, 1 no.lı dava sanığıyla, devlet televizyonuyla Ermenilere ve Hrantr17;a söveceksiniz. Önceki gün Ermenilere yaptıklarınızın aynısını dün Alevilere yapacaksınız, bugünse çıkıp ´Biz yapmadık, Ermeniler yaptı´ diyeceksiniz.
ALEVİ ÖLDÜREN CENNETE GİDER
K.Maraş a geri dönelim: O akşamdan itibaren şehirdeki ortam gerginleşir, saldırganlar kaza ve köylerden adam toplayıp getirmişlerdir. Bombayı TÖB-DER li iki öğretmenin attığı iddiası yayılır ve öğretmenler Hacı Çolak ile Mustafa Yüzbaşıoğlu 21 Aralık günü öldürülürler. 22 Cuma günü cenazeleri camiye götüren 5000 kişilik gruba ´Komünistlerin namazı kılınmaz´ haykırışlarıyla saldırılır, tabutlar ortada kalır, cenazeleri asker kaldırır.
Aynı gün Bağlarbaşı Camii imamı Mustafa Yıldız adlı şahıs Cuma vaazında cemaate kıyam ve kıtal çağrısı yapar: ´Oruç tutmak, namaz kılmakla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır, bütün din kardeşlerimiz hükümete ve komünistlere, dinsizlere karşı ayaklanmalıdır, çevremizdeki Alevileri ve CHP li Sünni imansızları temizleyeceğiz´
Cuma, cami, cemaat, camia, cemiyet, içtima, mecmu, meclis gibi kelimeler cem olmak (toplanmak) veya cemetmek (toplamak) fiilinden türemiştir. O gün camide cem olanlar kontrgerilla tarafından kıyam için cem edilmişlerdir. Alevilere karşı, solculara karşı cehde, cihada çıkarlar. Gidip çarşıdaki Alevilere ya da CHP li Sünnilere ait işyerlerini yakıp yıkarlar. Bu arada saldırıya karşı konulduğu için saldırganlardan üç kişi ölür. Aynı gece Sünni mahallelerindeki halk silahlandırılır çevre ilçe ve köylerden gelenlerin de takviyesiyle 23 ve 24 Aralık günleri ´Alevi öldüren cennete gider´, ´Alevileri öldürelim, Memleketi temizleyelim´, ´Komünistleri sağ koman´ naralarıyla topluca saldırıya geçerler, Alevi yurttaşların yoğun olduğu mahallelerinde bombalama, silahla tarama, kundaklamaya girişirler. Yaralıların hastanelere taşınmasını engellerler. Sünni yoğunluklu semtlerdeki işaretlenmiş Alevi ya da solcu evlerine de saldırırlar. Olaylar iş işten geçtikten katil güruhlar yapacaklarını yaptıktan sonra sona erer.
Cumhuriyet Savcısı Dündar Saner in hazırladığı raporlara göre, katliamın planlamasını, Alparslan Türkeş in dünürü olan MİT hukuk müşavirinin de içinde olduğu 4 MİT mensubu ve katliamdan birkaç gün önce Maraş a giden CIA ajanı Peck birlikte yapmıştı.
K. Maraş katliamı burada kalmaz, Adana da görülen davaya müdahil olarak katılan üç avukat CHP İl Bşk. Ahmet Albay, TİP camiasının yakından tanıdığı, 2. TİPr17;in kurucularından ve Adana İl Başkanlarından şair Ceyhun Can ve Halil Sıtkı Güllüoğlu ard arda öldürüldüler.
Benim söyleyeceklerim burada bitiyor. Ama bütün bu sözlerden çok daha önemli olan, başka arşivlerden aşağıya aktaracağım alıntılar.
TANIKLIKLAR
22 Aralık Cuma akşamı saldırılar Alevi evlerinden işyerlerine sıçramış, tespit edilen tüm Alevi işyerleri tahrip ve talan edilmişti. Olayların meydana geldiği sırada Celal Beşiktepe, kentte genç bir harita mühendisiydi. Aynı zamanda Harita Mühendisleri Odası Başkanıydı. Köylere elektrik projesinde çalışıyordu, 22 Aralık Cuma akşamı yaşanan olayları şöyle anlatıyor: ´İlk kıyamet cuma akşamı koptu. Kentteki Alevi işyerleri yakıldı, yıkıldı ve tahrip edildi. Arkadaşlarla otelden ayrılıp kısa bir kent turu yaptık. Onlarca işyeri parçalanıp dağıtılmıştı. Kent adeta savaş alanına dönüşmüştü. Tabloyu görünce cumartesi günü büyük saldırı olacağı kuşkusuna kapıldım.´
Anonsla katliam daveti: Celal Beşiktepe, 23 Aralık Cumartesi günü arkadaşlarıyla birlikte öldürülen iki öğretmenin cenaze törenine katılmak üzere sabah saat 06.00r42;da kaldığı otelden ayrıldı. Cenazeleri almak üzere kitle ile birlikte hastaneye yürürken belediye binası önünde duyduğu anonsla irkildi. Belediye hoparlörlerinden sık sık ´Tüm milliyetçi ve Müslüman kardeşlerimiz hat boyuna´ anonsları yapılıyordu. Beşiktepe, aktarıyor: ´Anons irkilticiydi. Daha sonra hat boyuna tabirinin, herkes Alevilerin yoğun yaşadığı mahallelere anlamına geldiğini öğrendim. Hızla otele döndüm. Duyduğum anonsu seher vaktinde çok az yere iletebildim. Gazetelerin santrallerine anonsu ve olaylar olacağı notunu bıraktım. Birkaç gün sonra Milliyet gazetesi köşe yazarı Güngör Gönültaş anonsu köşesinde yazdı.´
Celal Beşiktepe otelden çıktığında koca bir kentin silah seslerine boğulduğunu duydu. Manzara irkilticiydi. Eli silahlı, sopalı, demir çubuklu, baltalı 300-400 kişilik gruplar, ellerindeki malzemelerle sağa sola saldırırken ortada tek bir güvenlik görevlisi dahi yoktu. Devlet ve Ülkücülerin organize ettiği katliam, 23 Aralık Cumartesi günü korkunç bir hal aldı. Yörükselim, Mağaralı, Serintepe mahallelerinde evlerinden çıkarılan Aleviler, tek sıra haline getirildikten sonra silahlarla taranıyor, içinde insanlar olduğu halde evler ateşe veriliyor, Serintepe Mahallesir17;nde yaşlı bir kadının gözleri şişle çıkarılıyor, küçük yaştaki bir çocuk diri diri sıcak su dolu kazana atılıyor, koca bir kentten insanlığı utandıracak dehşet çığlıkları yükseliyordu. Olaylar sona erdiğinde resmi verilere göre 111 kişi yaşamını yitirmiş, bin kişi de yaralanmıştı. Ancak gayri resmi verilere göre olaylar sırasında 500 insan yaşamını yitirmiş, 5 bin kişi de yaralanmıştı.
Belge çekmeceden çıktı: Maraş Katliamıyla ilgili olarak Bülent Ecevit in arşivinden çıkan belgeler, katliamın asıl sorumlularının kimler olduğuna dair açık adresler gösterdi. Ecevitr17;in 1979r42;dan beri çekmecesinde sakladığı belgeye göre, katliamı MİT ve Alpaslan Türkeş planladı. Belgede şu ibareler yer aldı: ´Kahramanmaraş olayı MİT in müşterek planlamaları ile çıkarılmıştır. Türkeş Maraş olayını rahatlıkla tertip ettirmiştir. MİT olayın içinde olmasaydı Maraşr17;tan her türlü istihbaratı aylar evvel alır ve olayın zuhur etmesine meydan vermezdi.´
KİM NE DEMİŞTİ?
AP Genel Başkanı Süleyman Demirel: Solculuk Halk Partisir17;nin himayesine girdikten sonra Türkiye bu duruma geldi. Bunun aksini söyleyecek kimse yoktur.
Başbakan Bülent Ecevit: Kendi milletine kıyanlar milliyetçi değildir, olamazlar da. Bazı gençler kamplarda soykırım ve katliam için yetiştirilmiştir.
MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş: MHP yi suçlamaya kalkışmak son derece gülünçtür. Ecevit i uyarıyoruz. Kin ve düşmanlık saçan konuşmalardan derhal vazgeçiniz. Aksi takdirde ülkeye huzur değil, barış değil savaş getirmeye devam edeceksiniz.
MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan: Maraş aki kanlı olaylara partimiz katılmadı. Müslüman Türkiye bizim sloganımız değildir. Olaylara katılmadığımız için bazı çevreler bize kızıyorlar. (1mayıs.wordpress.com)
VAHŞET, VAHŞET, SADECE VAHŞET
Maraş Katliamı nı yaşayan ve canlarını zor kurtaran yurttaşlar, yaşadıkları vahşeti tutanaklara geçen ifadelerinde anlattılar: ´... Mağdur Kemal Yıldız ı bir tepeye çıkarttılar. İşin zevkine varmak ve nişancı olduklarını göstermek için önce bıraktılar, biraz uzaklaşınca arkasından ateş ettiler... Müfettiş Süleyman Metin i öldürenler, karısının ve çocuklarının cesedin üzerine atılıp ağlamalarına el çırparak, kahkahalar atıyorlardı... Öğleden sonra yeniden geldiler. Benzin şişeleri vardı ellerinde, evlerimize saldırdılar, gazlı bezleri ateşleyerek içeri attılar. Evleri ateşe verdiler. ´Maraş size mezar olur, vatan olmaz; Yaşasın Türkeş, Yaşasın MHP´ diye bağırıyorlardı. Ellerindeki uzun menzilli silahlarla evlerimize ateş etmeye başladılar. Korkudan kaçıp kurtulmak isteyenlere arkadan ateş edip öldürüyorlardı... Devlet hastanesine getirilen yaralılara silahla ateş ediyor, öldürüyorlardı. Yaralıları hastaneye taşıyan cankurtaranın şoförünü de silahla öldürdüler. Babam kanlar içinde yerde yatıyordu. Saldırganlar, küçük kız kardeşim Hürriyet in, babama sarılarak ağlamasıyla alay ederek gülüşüyorlardı. Sonra evin her tarafına gaz, benzin dökerek ateşe verdiler. Odalar ve salon alev alev yanıyordu. Babamın cesedini yanmaması için dışarı çıkarmaya çalışıyorduk. Saldırganlar ise ´Bırakın kâfir yansın´ diye bağırıyorlardı. Sonra cesedi ateşe doğru çektiler. Kocamı, gözlerimin önünde işkence ederek öldürdüler. Öldürülürken kocama sarıldım, üstüm başım hep kan oldu...´
´Aşağıdan evi ateşe verdiler. Taşlarla camları kırarak içeriye ateş ettiler, dinamit attılar. Şişelere gaz doldurup attılar. Evin içi yanmaya başladı. Balkona çıkmak zorunda kaldık. O sırada damın üstünde bulunan Recep Esenceli, ´Gelin sizi kurtaracağım´ diyerek Ali Bilmez i ve beni elimizden tutarak damın üstüne çekti. Ali Bilmez, dama çıkar çıkmaz vuruldu. Ben de yaralandım ve tekrar balkona düştüm. O sırada saldırganlar, ´Siz kadınlar aşağıya inin, erkekleri öldüreceğiz´ diye bize bağırdılar. Teyzem Fatma Bilmez, ´Kocamı da öldürdünüz, oğlumu da öldürdünüz, daha ne istiyorsunuz?´ diyerek saçını başını yoluyordu. İçerideki ateş biraz sönmüştü, tekrar içeri girdik. O sırada, damda bulunan Hasan Ildırcan ı da vurdular. Evin içine yine dinamit atmaya başladılar. Saldırı sabahtan akşama kadar devam etti. Mecburen balkona çıktım ve ´Teslim oluyoruz´ diye bağırdım. Evde erkek olarak yalnız Hasan Bilmez sağ kalmıştı. Onu da silahla yaraladılar. Teyzem Fatma Bilmez ile Selda Bilmez yaralı olan Hasan ı dama çıkardılar. Saldırganlar pencereye demir direk dayadılar ve eve bir sürü saldırgan doldu. Birisi beni merdivenlerden yanan odunların üstüne attı. Ağzım ve yüzüm yandı.´
´Oğlum Ali ile afet evlerine doğru kaçmaya başladık. Yolda bir saldırgan grup oğlum Ali´yi yakaladı. Ben Karamaraş a kaçtım. Öğleden sonra dayanamadım, oğlumu aramaya çıktım. Mahalleye geliyordum, Kalender Toklu ve Hüseyin Toklu'nun cesetlerini evlerinin önünde gördüm. Tüm aramalarıma rağmen oğlumu göremedim. Askerlere sığındım, olaydan dört gün sonra askerlerle birlikte oğlumu aramaya çıktık. Mahalleye geldiğimde oğlum Ali'nin cesedini, Dilber Yılmaz ın evinin bodrum katında bulunan bir kazan içinde yakılmış bir vaziyette buldum.´ (Bayram Balcı, gündem-online.com)
YÜZBAŞILAR, YÜZBAŞILAR
Jandarma Önyüzbaşı Günay Güneri ise saldırganların yakıp yıktığı mahallerden Yörük-selim de tanık olduğu vahşeti anlatırken, güvenlik görevlilerinin aczini de beraberinde anlatmış oluyordu:
´Bu sırada büyük bir grubun hemen aşağılarında ve Yörükselim Mahallesindeki evlere saldırdığını, içindeki insanları çıkarıp yaktıklarını görerek, erleri tepede bırakarak olay yerine yalnız gittiğini, orada bulunan piyade taburuna ait bir miktar erle beraber havaya ihtar atışı yaparak topluluğun üzerine yürüyüp 50 metre kadar gerilettiklerini; topluluğun hemen hemen hepsinin elinde sopa, demir, nacak gibi şeyler olduğunu; bu toplulukla uğraştığı sırada Yzb. Teoman Saraç ı da bir kariyerin üzerine çıkmış toplulukları dağıtmaya çalışırken gördüğünü; kariyerlerin gelmesiyle topluluğun saldırılarının o bölgede durduğunu ve topluluğun başka bir yere gittiğini; öğle vakti yolların kapalı ve ateş altında olması nedeniyle, tabur arazisinden geçerek alaya geldiğini; alaya giderken Piyade Tabur Komutanı Bnb. Kemal Gündüz ün ve yanındakilerin Yörükselim Mahallesinde ateş altında olduklarını, kendilerini gizleyecek birer siper seçtiklerini gördüğünü´
Piyade Yüzbaşı Sedat Kiper in tanıklığı ise Yörükselim mahallesindeki kıyım tablosuna şunları ekliyordu: ´Evlerin yanmakta olduğunu ve bazı sivil şahısların evlerini söndürmeye çalışmakta olduğunu, bir grup insanın toplu olarak kışlaya gelmekte olduklarını; mahallede yanan evlerin bahçelerinde cesetler gördüğünü; saat 19.00'a kadar mahallede görev yaptıklarını; itfaiyenin görev yapmasına engel olmak isteyen grupların olduğunu; dar bir sokak içinde yanmakta olan bir eve karşısındaki elektrik direğinin yatırılmış olduğunu ve bu evi yakanların direği kullanarak içeriye girmiş olduklarını; evin önünde yerde biri kadın ikisi erkek üç ceset olduğunu; bu yangını söndürdüklerini; bazı işyerlerinde büyük Türk bayraklarının asılı olduğunu...´
´Aşağıdan dunları yakarak evi ateşe verdiler. Taşlarla camları kırarak içeriye ateş ettiler, dinamit attılar. Şişelere gaz doldurup attılar. Evin içi yanmaya başladı. Dumandan duramaz hale geldik. Balkona çıkmak zorunda kaldık. 0 sırada damın üstünde bulunan Recep Esenceli, ´Gelin sizi kurtaracağım´ diyerek Ali Bilmez´i ve beni elimizden tutarak damın üstüne çekti. Ali Bilmez, dama çıkar çıkmaz vuruldu. Ben de yaralandım ve tekrar balkona düştüm. 0 sırada saldırganlar, ´siz kadınlar aşağıya inin, erkekleri öldüreceğiz´ diye bize bağırdılar. Teyzem Fatma Bilmez; ´Kocamı da öldürdünüz, oğlumu da öldürdünüz, daha ne istiyorsunuz?´ diyerek saçını başını yoluyordu. İçerideki ateş biraz sönmüştü, tekrar içeri girdik. 0 sırada, damda bulunan Hasan Ildırcan ı da vurdular. Evin içine yine dinamit atmaya başladılar. Saldırı sabahtan akşama kadar devam etti. Mecburen balkona çıktım ve 'Teslim oluyoruz' diye bağırdım. Evde erkek olarak yalnız Hasan Bilmez sağ kalmıştı. Onu da silahla yaraladılar. Teyzem Fatma Bilmezr17;le Selda Bilmez, yaralı olan Hasan'ı dama çıkardılar. Saldırganlar pencereye demir direk dayadılar ve eve bir sürü saldırgan doldu. Birisi beni merdivenlerden, yanan odunların üstüne attı. Ağzım ve yüzüm yandı. Biri 'kız yanıyor' diyerek beni ateşten aldı.."
Yavrularımı gösterin:"Babam, bizi banyoya sokarak saklamaya çalışıyordu. Evin iç kapısını zorluyorlardı ki, babam kapıyı açtı. ´Tamam, ben sizinle geliyorum, çocuklarımı ellemeyin, ne yapacaksanız bana yapın´ dedi. Babamın kollarından tutarak aralarına aldılar. Bize de, ´Anneniz var mı?´ diye sordular, ´Yok´ dedik. Bize dokunmadılar. Karşımızdaki komşumuz Gülizar bizi evlerine götürdü. 0 sırada saldırganlardan bir kısmı arkadan bize saldırdılar. Gülizar kapıyı zorla örttü. Pencereden baktık; evimizin önünde babamın alnı kan içindeydi. İki saldırganın arasında dışarıya çıkardılar. Babam, ´Yavrularımı, çocuklarımı gösterin´ diye bağırıyordu. Dayanamadık ve balkona çıktık, babam bize bakıyor ve ağlıyordu. 0 sırada babamızın kolundan çekerek ileriye doğru götürdüler. Saldırganların hepsinin elinde gaz şişesi, sopa, torbalar, silah vardı. Biz Gülizar'ın evinde hep ağlıyorduk. Akşam karanlığı çöktüğünde babamızı aramaya çıktık. Evimizin 30 metre uzağında bulunan sokakta cesediyle karşılaştık. Göğsünden vurmuşlardı. Kafasının ve yüzünün yaraları daha kötüydü. Korkuyorduk, kaçarak askeri birliklere sığındık. Orası yaralı, çocuk ve kadınlarla doluydu. Babalarını, kardeşlerini ve evlerini kayıp etmişlerdi.´
Ateş edin kaçıyor: ´5. katta oturan annesini sırtına alarak aşağıya indiğini; o sırada çevreden, ´Komünist kaçıyor ateş edin´ diye bağırdıklarını; üzerine ateş edilince bir römorkun altına girdiğini; o sırada kariyerlerin gittiğini ve kendisinin sırtında annesi ile kaldığını; yanındaki bir askerin, ´Dayı ben seni korurum´ dediğini, fakat Cuma Sevim in evinden ateş açılması sonucu askerin vurulduğunu, apartmanın etrafındaki komşuların hepsinin saldırıya katıldıklarını ve saldırganlara yardım ettiklerini...´
Oğlum kazanda yakıldı: ´Oğlum Ali ile afet evlerine doğru kaçmaya başladık. Yolda bir saldırgan grup oğlum Ali yi yakaladı. Ben Karamaraş a kaçtım. Öğleden sonra dayanamadım, oğlumu aramaya çıktım. Mahalleye geliyordum, Kalender Toklu ve Hüseyin Toklu'nun cesetlerini evlerinin önünde gördüm. Tüm aramalarıma rağmen oğlumu göremedim. Askerlere sığındım, olaydan dört gün sonra askerlerle birlikte oğlumu aramaya çıktık. Mahalleye geldiğimde oğlum Ali'nin cesedini, Dilber Yılmaz ın evinin bodrum katında bulunan bir kazan içinde yakılmış bir vaziyette buldum. (İnci Hekimoğlu, Birgün, TÜMÜ İÇİN AKINIZ: /php/genel_sayfa.php?KartNo=48165)
SON SÖYLENECEK OLAN
Bütün bunlar 30 yıl öncesinde mi kaldı? Bugün farklı ve aydınlık bir Türkiye de miyiz? Öyle olmasını çok isterdik, ama bönlüğün anlamı yok. İşte TRT nin yayını buna bir örnek.
K. Maraş Katliamı 30 yıl önceydi, 15 yıl önce Madımak la ikinci Sivas Katliamı yaşandı. 30 yıl önce, 15 yıl önce yapılanların bugün tekrarlanmayacağını kimse iddia edemez. Batı illerinde yaşayan Kürtlere karşı aynı katliamların provaları yapılıyor.
Ve sistem Türkiye i felakete sürüklüyor. Devlet bunu tabii ki göremez, ama ilericilik adına iyimserlik yapanlarımız da göremiyor.
Yalçın Yusufoğlu tarafından 26. Aralık 2008 - 16:50 tarihinde gönderildi.
Düzenleyen:
Admin - 28-12-2008 00:34