Gönderen
Admin - 25-12-2007 14:59
#1
Maraş olaylarını MIT organize etti
21-12-07
Başbakanlığı döneminde Bülent Ecevit'e gönderilen 3 Ocak 1979 tarihli bir rapor ya da özel not, Maraş olaylarını MIT'ten bazı Isimlerin organize ettiğini ileri sürüyor. Bülent Ecevit'in üzerine düştüğü, "Ekli bilgi çok ciddi bir kaynaktan verilmiştir. Değerlendirilmesinde yarar vardır. B.E." notu ve raporda yer alan bilgiler oldukça ilginç ve düşündürücü.
Maraş olaylarını MIT organize etti
BÜLENT ECEVITr17;IN ÖZEL ARŞIVINDEN ÇIKAN TEK TEK ISIM VERILEREK BU IDDIADA BULUNULUYOR:
Maraş'ta olaylar 19 Aralık 1978'de başladı
Resmi rakamlara göre 111 kişi öldü
Iddialara göre ise rakam 200'ün üzerinde
Asker üç gün olaylara müdahale etmedi
Oiaylarm ardından 13 Ilde sıkıyönetim ilan edildi
Olaylar tarihe Alevi-Sünnj çatışması olarak geçti
12 Eylül darbesi yolunda önemli bir adım kabul edilir
Başbakanlığı döneminde Bülent Ecevit'e gönderilen 3 Ocak 1979 tarihli bir rapor ya da özel not, Maraş olaylarını MIT'ten bazı Isimlerin organize ettiğini ileri sürüyor. Bülent Ecevit'in üzerine düştüğü, "Ekli bilgi çok ciddi bir kaynaktan verilmiştir. Değerlendirilmesinde yarar vardır. B.E." notu ve raporda yer alan bilgiler oldukça ilginç ve düşündürücü.
Ankara'daki ABD Büyükelçiliği Ikinci Kâtibi Alexander Pack, kanlı olayların başlangıç tarihi olan ve resmi rakamlara göre 111 kişinin öldüğü, yüzlerce kişinin de yaralandığı 19 Aralık 1978'den kısa bir süre önce Kahramanmaraş'taydı. Yine benzeri bir senaryonun ortaya konduğu, onlarca kişinin öldüğü, yüzlerce Alevlenin kenti terk ettiği 28 Mayıs 1980'den önce de Çorum'da. Hatta Malatya ve Amasya'yı da ziyaret etmişti. Tercümanıyla birlikte ziyaret edip görüştüğü kişilere yönlendirdiği sorular ise aynıydı: "Bu ilde Sünni-Alevi çatışması çıkar mı? Iran tipi, dine dayalı bir siyasi irtica olasılığı nedir?" Bu soruları yönlendirdiği kişilerden biri de dönemin AP Çorum Il Başkanı Ali Ayhan Çetin: r0;Bana, Iran'da siyasi atlama yapıp, Iran'ı kaybettik. Türkiyer17;yi kaybetmek istemiyoruz' anlamında görüşlerini belirtti" diyor. Görüştüğü diğer isim Çorum olaylarında saldırılara maruz kalan Sadık Eral ise şunları söylüyor: "Bu dönemde gittiği her yerde olaylar çıkmasıyla bilinen Pack denilen kişinin CIA ajanı olduğu biliniyor. Kahramanmaraş, Malatya, Çorum ve Amasya'da da görüşmeler yaptığı, bu görüşmelerinde de gerek MHP'den gerek CHP'den gerek AP'den, değişik insanlarla temasta bulundu. Bu insanlara da genellikle Çorum'daki gelişmelerin bir sağ-sol ekseninde mi, yoksa bir Alevi-Sünni ekseninde mi olacağını sordu, bu konudaki tahminlerini aldı. Çorum'da uzun süre kalmıştı." Pack, Çorum olaylarından kısa bir süre sonra sessiz sedasız Türkiyer17;yi terk etti.
Bu bilgiler Mehmet Ali Birand, Hikmet Bila ve Rıdvan Akarr17;ın kaleme aldığı, "12 Eylül Türkiye'nin Miladı'' adlı kitapta yer alıyor. ABD Büyükelçiliği Ikinci Kâtibi Alexander Pack, o dönemde bu illeri neden ziyaret edip ilginç sorular yöneltmişti? Amacı neydi? Bunun gibi daha pek çok soru Çorum'un yanı sıra Maraş olayları için de geçerli. Çünkü bu olayların üzerinden yaklaşık 28 yıl geçmesine karşın hâlâ pek çok soruya yanıt bulanamıyor. Bunlardan biri de, Bülent Ecevitr17;in arşivinden çıkan 3 Ocak 1979 tarihli bir rapor ya da "özel not'.
Bu isimler organize etti
Dokuz madde ve sonuç bölümünden oluşan raporun en ilgi çekici bölümü, "(...) vuku bulan büyük olayların (Malatya, Sivas ve Kahramanmaraş) çıkacağına dair bir-iki ay evvelinden haber verilmediğinden (...}". Diğer bölüm ise "(...) yeni vuku bulan Kahramanmaraş olayı, Türkeş ve Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yusuf Ö. başta olmak üzere, MIT'ten Şahap H., Ali K., Mehmet K., Avukat Metin E., Nart Kr17;nın müşterek planlamaları ile çıkarılmıştır.' Bugüne kadar, özellikle Maraş ve Çorum olaylarında MIT'in parmağı olduğuna dair iddialar ortaya atılıyordu. Ancak Ilk kez açık açık isimlere yer veriliyor. Biz de soyadları bizde saklı kalmak üzere isimlerini yayımlıyoruz.
Olaylardan yaklaşık 28 yıl sonra gün ışığına çıkan bu isimleri içeren rapora Rıdvar Akar ve Can Dündar ulaştı. Bu ve benzeri birçok bilginin yer alacağı kitap ise önümüzdeki günlerde Imge Yayınlarından çıkacak. Dündar, konuya ilişkin şunları söylüyor: "Ecevit'in ölümünden önce evindeki arşivinde, izni ile araştırma yaptık. Arşivde gerçekten önem taşıyan tutanakların, raporların bulunduğunu gördük. Maraş'a ilişkin olan. bu önemli belgelerden bir tanesiydi. Anlaşılan o ki MIT içinde, Bülent Ecevit başbakanlığa geldiği zaman bilgi aktaran bazı çevreler vardı. Ve bunların ciddi haber kaynaklarının olduğu da Ecevitr17;in üzerlerine düştüğü notlardan anlaşılıyor; şu an sizde olan da bu belgelerden biri. Bu bir ihbar mektubu, o nedenle ihtiyatla yaklaşmak gerekir ama hem resmi görevli bir istihbaratçıdan gelmiş olması hem dönemin başbakanının ciddiye alıp ilgilenilmesi gerektiğini düşünmesi bizim için önemli ve anlamlı kılıyor. Ecevit, bu belgeye ilişkin değil ama genel olarak; 'Biz iktidarımız süresince bunların üzerine gitmeyi çok istedik ama başta yeterince güçlü değildik, geldiğimizde de yeterince zaman yoktu' diyordu."
Ecevit'in özel arşivine giren diğer bir isim Rıdvan Akar ise şöyle bir yorumda bulunuyor: "Ecevit'in başbakan olduğu döneme ilişkin, MIT'le ilgili iki farklı rapor bulunuyordu. Içerik olarak bakıldığında; teşkilat içinde kendilerini sosyal demokrat ya da Atatürkçü olarak nitelendiren MIT elemanları tarafından Sayın Ecevit'e hazırlanmış. Sizdeki raporda ise bir istihbaratçı, teşkilattaki MHP ve AP'li kadrolaşma ile ilgili tek tek isim vererek adeta ihbar ediyor. Ancak bana göre asıl önemli olan şu; Maraş olayları ile ilgili çok önemli bir meseleden söz ediliyor; ancak Bülent Ecevit, konuya ilişkin bir tasarrufta bulunmamış, soruşturma açmamış, ihbar kabul etmemiş. Raporun üzerinde Ecevit'in 'ciddi bir kaynaktan verilmiştir' notu var. Maraş, Türkiye'yi darbeye götüren en önemli taşlardan biridir. Sonuçta olaylara üç gün süreyle asker müdahale etmemiştir. Bu soruyu yönelttiğimiz Kenan Evren, 'Yeterli gücümüz yoktu' diyor. O dönemde Türkiye'nin askeri gücü 500 bindi. Alexander Pack olayı da çok ilginç. Özellikle kitle katliamlarının olduğu yerlerde dolaşması ilgi çekici. Pack'in, 1970'lerin Anadolu coğrafyasında il siyasilerine gidip buralarda Alevi-Sünni çatışmasının olup olmayacağını sorması ve ardından söz konusu yerlerde Alevi-Sünni adı altında olaylar yaşanması araştırmaya son derece değerdir. Yaptığı görüşmelerde, 'Biz Iran'ı kaptırdık ancak Türkiye'yi kaptırmayacağız' demiştir.
Bu, ABD'nin Iran müttefikini kaybettikten sonra Türkiye'ye ilişkin önlemler aldığı anlamına gelmektedir. Askeri darbeden hemen sonra Başkan Carter'in kulağına fısıldanan 'Bizim çocuklar yaptı' cümlesi ile. Pack'in soruları arasındaki bağlantı araştırılmalıdır. Pack'in Türkiye'den ayrıldıktan sonra ABD'de de hangi kurumlarda çalıştığının ortaya konulması bile çok önemlidir."
"Ciddi bir kaynaktan gönderilmiştir. B.E.r1;
3 Ocak 1979 tarihli bu rapor ya da bilgi notunun üzerinde, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in kendi el yazısıyla, "Ekli bilgi çok önemli bir kaynaktan verilmiştir. Değerlendirilmesinde yarar vardır. B.E." ibaresi yer alıyor. Rıdvan Akar ve Can Dündar'ın, vefatından önce izniyle, Bülent Ecevit'in arşivinde elde ettikleri bu 'özel notu' aynen yayımlıyoruz. Yani imla hatalarını ya da tashihlerini düzeltmeden. Sadece anlaşılmayan bazı kelimelerin doğrusuna parantez içerisinde yer vererek:
2- C.H.P. iktidarı devraldıktan sonra, vuku bulan büyük olayların (Malatya, Sivas ve Kahraman Maraş} çıkacağına dair bir iki ay evvelinden haber verilmediğinden yüzlerce vatandaşımızın can ve milyonlar mal kaybına sebebiyet vermişlerdir. Önceden haber vermeleri bir tarafa, üstelik olayın yaratılmasında en etkin rol oynamışlardır. Nitekim yeni vuku bulan Kahraman Maraş olayı, başta Türkeş, Kahraman Maraş Milletvekili Mehmet Yusuf Ö. olmak üzere, MIT'ten Şahap H. Ali K, Mehmet K., Avukat Metin E., Nart K.'ın müşterek planlamaları ile çıkarılmış. (Soyadları bizde saklı)
3- Teşkilatın en iyi, dürüst, şerefli, kanunların uygulayıcısı olup, 1975-1976 senelerinde Adana ve bölgesi Daire Başkanlığı yapan Selahattin Y., gerek anarşik olaylar ve gerekse silah kaçakçılığının en çok vuku bulduğu Adana Bölgesi'nde gösterdiği insan üstü gayretle tamamiyle yok etmiş, en sonunda uzun takip sonunda yakaladığı 12 MHP'li Genel Savcılığa teslim edip tevkifii isteyince, yardımcısı, Mart K. (Editörün notu: Doğrusu Nart K. olabilir) gizlice durumu Şahap H'ye, o da Türkeş'e bildirince Türkeş Gençlerin tevkiflerini önleyemeyince, bu kere Selahattin Y.'un Adana'dan uzaklaştırılması için her çareye baş vurmuş neticede; Teşkilatın üstten yaptıkları ba...?...ları şerefine yediremeyerek emekliye ayrılmak mecburiyetinde kalmıştır. Selehattin Y.'un ayrılmasıyla Adana Bölgesini ele geçiren Türkeş, derhal oraya Şahap H.'in tavasutuyla Nazif A.'u tayin ettirerek Güney Bölgesi ele geçirmiş ve Kahramanmaraş olayını hatlıkla tertip ettirmiştir. Eğer MIT olayın içinde olmasaydı, muayyen m........? rakları olan Kahramanmaraştan her türlü istihbaratını aylar evvel alır v....? (ve) olayın zuhur etmesine meydan vermezdi.
4- M.H.Pr17;nin bir organı haline gelen MIT, C.H.P. zamanın meydana g...? len büyük olayları, yapan ve yaptıran M.H.P: Illere ait hiçbir istihbarat ve bilgi verilmeyip saklanmış, sadece sola ait bilgiler aktarılmak suretiyle olayı sola mal etmiştir.
5- Kurulan sıkı yönetim mahkemelerine, sağa ait raporların verilmemesi, sadece sola ait raporların verilmesi hususunda Türkeş'in MIT'deki bu elemanlarına talimat vermiştir. Bu şahıslar aynı uygulamanın çabası Il.....? (ile) solu mahkum ettirmek, sağı serbestliğe kavuşturmaya çalışmaktadır. Bu uy.....? lama (uygulama) Türkeş'in tlimaı (talimatı) dahilinde çok gizli tutulmaktadır.
ALINACAK ÖNLEM VE TEDBRLER (TEDBIRLER)
Türkiye'deki olayların önlenebilmesi için, MIT'in tam manasıyla görev yapmasına bağlıdır. Bu yapılmadıkça hiçbir olayın önlenmesine imkân ve ihtimal asla olamaz zira bugün MIT gayesinden saptırılmış olup MHP'nin ülkü ocakları durumuna gelmiştir. Olayın zuhur edeceğini önceden haber vermesi gerekirken, bilfiil olayın yaratılması faali durumuna gelmiştir.
Bir dakikalık zaman kaybına meydan verilmeden raporda belirtilen kişilerin görevlerinden uzaklaştırılmasını, hareketin teşkilat içerisinde daha fazla genişletmeden çnlemek (önlemek) lazımdır.
Ayıracağımız bu kişiler yerine getirilecek kişilerin de çok iyi seçilmiş olması şarttır. Hepsini bir anda görevden alma imkanı yoksa,...?., başta tayin işlerini yapan idari işleri başkanı Teyfik K. (soyadı Tempo'da saklı) derhal..?,, görevinden alınmasını, onun yerine, Selehattin'in atanmasını Selehattin Y. Atandıktan sonra o bu şahıslan ve bunların paralelinde olan kişilei (kişileri) tamami ile ayıklar, teşkilat rayına oturarak asli görevine yöneltikten (yöneltildikten) sonra bü? (bu) anarjik olaylar önlenir. Hükümet ve memleket de huzura kavuşur.
Eski Adana ve Bölgesi Daire Başkanlığından zoraki emekliye se..?len (sevk edilen) Selahattin Y., bütün teşkilat fertlerinin en küçüğünden en büyüğüne kadar tanıdığı gibi, dürüstlüğü (,) cesurluğu, vazifeye düşkünlüğü, hatasız iş yapmıyacağı (yapmayacağı) vazifesini tam yapanı takdir, yapmıysnları (yapmayanları) tekdir ettiğini vazifede bıraktırmayacağı hususları herkesçe bilindiği için, Idari Işlere atmasıyla bütün teşkilat üzerinde büyük bir etki yapacaktır, Türkeş'ciler ..?necek (Türkeşçiler tükenecek), diğerleri cesaretlenecektir Bu moral büyük etki yapacaktır.
Bu nedenle Teyfik K.'nın, idari Işler Başkanlığından alınıp pasif bir göreve, Selahattin Y.'un da Idari Işler Başkanlığına atanması ..?pılırsa (yapılırsa), anında Teşkilatın %50? Düzeldiğine kanatınız hasıl olsun.
SONUÇ:
Yukarıda arz ve izah ettiğim hususlar vatan ve millet sevgisinden ileri gelmektedir. Milletimizin huzura kavuşması, kardeşin kardeşe düşman edilmemesi, şimdiye kadar zuhur etmiş olan acıların son bulması, yenisinin zuhur etmemesi için, hadiselerin kökeninde yatan MIT teşkilatında gereken bu acil organizasyonun yapılmasını önemle arz ederim. 3/1/1979
"Babamın da başbuğumun da ömürleri iftiralarla geçti"
Ecevit'e iletilen 'özel nol'ta, Maraş olaylarını tertipleyenlerden biri olarak adı geçen, aynı zamanda Alparslan Türkeş'in akrabası olan Şahap H. ile ilgili iddiayı, oğlu, MHP'de siyaset yapan Hamit H.'ye sorduk: "Bu yeni bir şey değil, bu tamamıyla solun, rahmetti Türkeş'in akrabası diye babamla uğraşmalarının sonucu. Bazı senaryo düşkünlerinin yaptığı bir şey. '1 Mayıs'ı devlet yaptırdı, Maraş olaylarını devlet yaptırdı' diyorlar; devlet vatandaşına böyle bir şey yapar mı? Büyük bir suçtan söz ediliyor, varsa devlet bu suçu boş bırakır mı? Ecevit, başbakandı, varsa neden boş bıraktı? Yapsaydı bir şeyler olmaz mıydı? Babamın da rahmetli başbuğumun da ömürleri böyle iftiralarla geçti. Ortada senaryo var, yöneltilen suç var, kanıt yok. Bu üzerinde konuşmaya bile gerek olmayan bir şey, raporu kimin yazdığı bile belli değil. Bunlar tamamen iftira. Devlet kendisine böyle bir şey yapmaz, yapsa eline ne geçecek?"
"Beni Maraş'ta MIT sorguladı"
Ecevit'e iletilen 'özel not'ta, Maraş olaylarını organize eden isimlerden biri olarak dönemin MHP Milletvekili Mehmet Y. Ö. de yer alıyor. Biz de konuyu, MHP'nin eski milletvekillerinden, bugün BBP'de siyaset yapan oğlu Edip Ö.'ye sorduk: "Kahramanmaraş olaylarından takriben bir sene önce benimle birlikte birçok genç göz altına alındı; 1978'in 15 Nisan'ında MHP, Ankara'da büyük bir miting gerçekleştirdi. Babam partinin milletvekili, ben de stajyer avukatlık yapan, 23 yaşlarında, partinin sempatizanıyım. Mitingde yer alan mehter takımı da Maraş MHP Teşkilatı'nın mehter takımıydı. Mehter takımı başta olmak üzere, Maraş'tan mitinge gidenlerin hepsi, dönüşlerinde 16 Nisan sabahı gözaltına alındı; gerekçe olarak ise Maraş'ta o güne kadar meydana gelen bombalama gibi olaylar gösterildi. Ben de bir gün sonra 17 Nisan'da Maraş'a gittim; babamın bürosunda oturuyorum, bir tanıdık polis gelip bana, 'Biraz evvel kulağımla duydum; seni gözaltına alınanların arasına almak istiyorlar, biraz dikkat etsen Iyi olur. MHP milletvekilinin de oğlunu alırsak iş iyi olur diye konuşuyorlardı' dedi. Akşam eve gittikten sonra polisler gelip evi arayarak beni de alıp diğer kişilerin yanına götürdüler.
Oldukça işkence gördüm. Beni sorgulayanlar arasında 'Ankara'dan MIT'ten geldim, bizi hükümet gönderdi. Senin suçlu olduğuna inanmıyoruz, ama bu suçları kabul etmen lazım' diyenler vardı. Imzalatmak istedikleri ise Maraş'ta meydana gelen birçok olaydı ve 'Talimatı MHP Genel Başkan Yardımcısı Sadi Somuncuoğlu'ndan aldım' yazılıydı. Imzalamadım. Mahkeme kararıyla tutuklandım ve bir buçuk yıl kaldım. Davalarım 1985'e kadar devam etti. Üç dosyadan idamla yargılandım. Sol görüşlü bir gazete (Editörün notu: Adı bizde saklı) 1978 sonunda bir manşet attı; 'Edip Ö. ve Esir Türkleri Kurtarma Örgütü-ETKO, Kahramanmaraş Cezaevi'nde isyan çıkaracak.' Biz bu haber üzerine Ulucanlar Cezaevi'ne gönderildik. Tahliye beklerken Kahramanmaraş olayları çıktı. Olayların ilk günü o sol gazete yine manşetinde 'ETKO Maraş'ta intikam alıyor' dedi. Oysa benim hiç ilgim yoktu ve öyle bir örgüt de yoktu. Bu gazete tahkikatı adeta yönlendirdi. Olaya ilişkin savcılık hâlâ iddianame hazırlamamışken gazete 'açıklıyoruz' diyerek ve MHP'lileri suçlayan bir sözde iddianame yayımladı, ilginçtir, bu iddianame ile savcının hazırladığı iddianame bire bir aynıydı. Biz aynı kalemden çıktığını düşünüyorduk; paragraflar bile aynıydı.
Bir Alevi-Sünni çatışması oldu; bu bir senaryoydu ve bunu kim yapabiliri aradılar; baktılar ki benim içinde olduğum duruma göre; babam MHP'li, ben MHP sempatizanıyım, cezaevine girmişim, adımı ETKO ile birleştirmişler... Türkeş'in ve babamın suçlanması için yapıldı. Amaç ülkücüleri sıkıştırmaktı. Ama sonuçta ben 8 yıl sonra beraat ettim."
Kahramanmaraş, 28 yıl sonra bile 'yüzleşmeye' hazır değil. 111 insanın 'öldürülmesi' değil,r16;vahşice katledilmesi'nin vicdanlarda henüz hesabı görülmemiş... Bu nedenle insanlar,'unutmayı ve hiç hatırlamamayı' konuşmaya tercih ediyorlar. Konuşanlar ise 'azlar17; yetiniyor.
KAHRAMANMARAŞ'TA MAĞDURLAR, TANIKLAR, SANIKLAR ANLATTI
r0;HEPIMIZI KULLANMIŞLARr1;
Tutkun AKBAŞ
Tarih: 28 Aralık 2006. Yer: Kahramanmaraş Yörükselim Mahallesi. Ahırdağı diye bilinen mevkide, Sulutarla yolu üzerinde bulunan, ormanlık alanı kesen cadde üzerindeyiz. 28 yıl evvel, 19 Aralık 1978 günü başlayan, özellikle Alevi vatandaşların yaşadığı Yörükselim Mahallesi'nde yaşanan 'katliamr17;ın yaşandığı bölgedeyiz.
Tanık, sanık ve mağdurlardan birilerini bulabilme ümidiyle geldiğimiz Kahramanmaraş'ta, görüyoruz ki aradan geçen 28 yıla rağmen kimse yüzleşmeye hazır değil. Eski anıların bir 'hortlakr17; gibi bugünü boğacağından korkuyorlar. Çünkü Alevi bir mağdur, bugün ticaretle uğraşıyor ve en iyi müşterisi MHP'li. Bize söylediğiyse, "Bu olayları tekrar kaşımanın anlamı yok." Kahramanmaraş'taki araştırmamızda dört isme ulaşabildik. Bunlardan biri, 1978 yılında Çiçek Sineması'na yönelik bombalama olayında Ökkeş Kengirr17;1e (Şendiller) birlikte yargılanan üç numaralı sanık Yunus Ilhan'dı. 28 yıldır hiç konuşmayan, geçen aylarda MHP üyeliğinden istifa eden, bugün ressamlık yapan Yunus Ilhan, altı kez idamdan yargılanıp 13 yıl cezaevinde yatmasına rağmen, olaylarda herhangi bir rolü olduğunu kabul etmiyordu. Diğer önemli bir isimse, Maraş'ta çok az sayıda kalan Alevi vatandaşlardan biri. Hatta katliamın gerçekleştiği Yörükselim Mahallesi'ndeki aynı evde oturan 71 yaşındaki Mehmet Kapan. Yeğeni Hamit Kapan'la birlikte olayların baş sorumlusu alarak yargılandıklarını söyleyen Mehmet Kapan'ın, 28 yıl sonra anlattıkları gerçekten çarpıcı. Diğer bir isimse, o dönem olaylarda önemli bir rolü olan TÖB-DER üyesi öğretmen Sıddık Elbistanlı. Özellikle öldürülen iki öğretmenin cenazesine ilişkin tanıklıkları, evinin yakılması ve öldürülmekten nasıl kurtulduğunun öyküsü de ilginç. Son isimse yine o dönem 18 yaşında olan Türkiye Işçi Köylü Partisi üyesi tanık Yaşar Akpınar. Tüm bu isimler 28 yıl önceye döndüklerinde olaylara ilişkin söyledikleri şey ortak: r0;Hepimizi kullanmışlar." ^
SIDDIK ELBISTANLI / TÖB-DER ÜYESI ÖĞRETMEN
Duyduğum kokunun, yakılan insan eti kokusu olduğunu düşündümr1;
Halen öğretmenlik yapan Sıddık Elbistanlı, Maraş katliamında, canını zor kurtardığını söylüyor:
"Maraş'ı terk edenlerdenim. Adıyaman'a göçtük. Öldürülen öğretmen Mustafa Yüzbaşıoğlu'nu tanırdım. Kendisi ne Alevidir, ne de Kürt'tür. Sadece bir TÖB-DER üyesiydi. Onun yanında öldürülen Hacı Çolak da arkadaşımızdı. Olaylarda bizim evimiz taşlandı. Bir akşamüzeri r16;yakacaklar' haberi alır almaz evimizi terk ettik. Bunu kimler yapıyor biliyoruz ama asıl yaptıranlar kimler? Her ülkücü saldırgan değildi o zaman.
Bir duyduk iki öğretmen öldürülmüş. Bu olayların tepe noktasıydı. Cenaze kaldırılmak için önce hastaneye, morga götürüldü. Üç-dört saat sürdü bir otopsi. Öğretmenlerin cenaze namazının Ulu Cami'de olmasına karar verilmiş. Olaylar orada hazırlanmış. Karşı taraf belli bir hazırlık yapmış. Birbiriyle hiçbir araya gelmeyen sol gruplar orada cenaze için bir araya gelmişlerdi. Herkes kafasına göre bir davranış sergiledi. Ben Türk Bayrağı serelim tabutun üzerine' dedim. Karşı gruptaki insanlar da Türk Bayrağı sallıyorlardı caminin içinden. Çok özel bir anım var. En öndeydim ben, cenazeyi götürüyoruz. Bir-iki kişi içimizden sağa sola taş atmaya çalışıyordu. Önlemeye çalışıyorduk. Bir baktık en önümüzde, yüzünde mendil olan, tanımadığımız, yüzü kapalı insanlar. Cenazemize bayrağımızı örttürmediler bize. Kaleden taş yağdırmaya başladılar. O biraz kalabalığın dağılmasına sebep oldu. Sonra camiden de taşlar geldi. Sonra silah sıkanlar oldu. Sağdan soldan. Bu sırada tabut yere düştü. Camiye 200 metre falan kalmamıştı. 'Komünistlerin cenazesini kıldırtmayız" falan, dediler. O sırada cenaze yere düştü. Biz de onur meselesi yaptık, r16;Omzumuza alacağız' dedik cenazeyi. O sırada asker yetişti. Bir cemseyle geldiler orada yardımcı oldular, cenazeyi cemseye yükledik. Yolda halkın da çok cahilce, fırsatçı davrandığını gördük. 'Şu hainlere bir taş da ben atayım" diyenler oldu. Cemsenin içindeyken bile taşlar atanlar oldu cenazeye. Ulu Cami'ye değil de geldiğimiz yöne Yörükselim'e, hastane tarafına çıktık tekrar. Cenazeler sonra hastaneden herkesin memleketine gönderildi. Burada gömülmedi. Maraş o şekilde ilk günü atlattı.
Cenaze namazının kılınmadığı duyulunca, ortalık sakinleşti. Eve gidip yattım. Sabaha karşıydı, bir sela sesi duydum ben, Mağaralı'dan geliyordu ses. r16;Eyvah' dedim r16;Maraş artık karışırr17;. Gerçekten de sabahleyin sesler gelmeye başladı. O gün evden dışarı çıkamadık. Bu arada gece olaylar olmuş. Biri gitmiş dükkânlara, evlere falan saldırmış. Bizim evi de hedef alıp kendilerince bizi de yakalamak istediler, iki kere geldiler. Ülkücüler, Maraş'ı kurtarılmış bölge olarak düşünüyorlardı. Soluk aldırmıyorlardı. Akşama bize haber geldi, Abdurrahman dayım vardı, onun da torunu ülkücü. Kız kardeşim vardı, o da geldi. Bizi bir anlamda kadınlar korudu. 'Akşama sizin evi de yakabilirler" dendi. biz o akşam evi terk ettik. Ikinci gün yine bitmedi olaylar. Bu sefer silah sesleri uzaklardan uzaklara yayılıyordu.
Ben evi terk ederken bir baktım şöyle, Yörükselim'de birkaç evi yakıyorlardı. Kebap pişirilir gibi bir koku duydum. Bunun yakılan insan kokusu olduğunu düşündüm. Tabii bu benim hayal gücüm de olabilir. Insan eti gibi bir kokuydu. Böyle bir günde kimse kebap yemeye kalkmaz herhalde, insan etidir diye düşündüm. Ikinci gün de durmadı. Biz şehri terk etmeye karar verdik."
MEHMET KAPAN / DÖNEMIN TANIĞI
"Maraş katliamı, Kerbela vakası gibi"
Yetmiş bir yaşındaki Alevi kökenli Mehmet Kapan, halen Yörükselim Mahallesi'nde oturuyor. Saldırganlara karşı Alevi mahallesini koruyan, bu arada karşı taraftan insanları öldüren ve bunun için de yargılanan Hamit Kapan'ın da amcası:
"Büyük olaylar oldu burada. 35-40 kişiyi, çoluk çocuk demeden öldürdüler. Bizim mahalleyi MHP'liler sardı. Yeğenim Hamit elinde silah karşılık verdi. Mahalleye saldırılar sürerken, olay günü bir arkadaş, bir çantanın içinde 500 mermi ve makineli silah getirdi. Ben, Hamit, rahmetli eniştem ve Hamit'in arkadaşı bize saldıranlara karşı mücadele verdik. Evleri yakarak geliyorlardı. Biz ateş edince de silahla püskürtme yaptılar. 10 kişi onlardan öldü orada. Ondan sonra yukarı mahalleden sarıyorlardı mahalleyi. Dağın üstünden askeri helikopter geldi. Helikoptere ateş ettiler ülkücüler. Tank vardı ormanın içinde. Top ateşi yaptı oraya. 9-10 kişi öldü orada.
Biz ateşin içinden insan çıkarttık. 70 yaşında bir ihtiyar, elinde baltayla çocukların da olduğu aileyi kesmişti. Bir evden adam çıktı, baltasından kan akıyor. Adama taşla vurarak etkisiz hale getirdik. Sonradan o adamın da insanları kestiği evle birlikte yandığını öğrendik. Evi de zaten o yakmıştı... Herhalde biri evin içine attı onu. Ben de yargılandım. Olaydan sonra Bekçi Hüseyin vardı, o yakalayıp yakalayıp götürüyordu. Hamit'i getirdiler. Hamit 'Herkesi ben Öldürdüm' falan dedi.
8.5 sene yattı. Hamit için beni iki sefer sıkıyönetime götürdüler. Dövdüler, cereyana verdiler. Çok işkence gördüm. Akla gelmeyecek şeyler. Yusuf Paşa vardı, sonra buradan gitti. Ne kadar burada çocuk, kadın varsa topladı. Paşa hepsini içeri aldı. Ne yapmış bunlar? Bunlar olaylarda 5 lira, 10 lira yoksullara yardım etmişler. Zaten burası fakir bölgeydi. Yusuf Paşa bizi yaktı, mahvetti. Sonra Yusuf Paşa'nın kızı da burada bir MHP'liyle evlendi. Olaylar üç gün sürdü. Üç gün sonra bütün kapılara silahla her kapıya iki asker, üç asker bizi dışarı bırakmadılar. Dışarıdan bizim yanımıza gelen Adana'dan falan gelenleri bizim yanımıza almadılar. Akrabalarımız geliyordu.
Maraş olayları bir ırkçılıktır, katliamdır. Burada Sanat Okulu Müdürü vardı, o müdür öncülük yapıyordu. Toplamış milleti. Kökümüzü tam kurutuyorlardı. Allah razı olsun o silah nasıl geldiyse geldi, komünist Osman adında bir arkadaşın silahıymış. Buraya geliyorlardı, başka mıntıkalardan solcuların evleri taranıyordu, adamlar ölüyordu.
Maraş katliamı, Kerbela vakası gibi. Öyle insanları, öyle işkenceyle öldürdüler ki aklın hayalin almaz. Bunlarda insanlık diye bir şey yok. Hayvanın tekerine bindiriyorlar kadını, kadın 60 yaşında dönüyor tekerde. Döne döne kadıncağız can verdi. Mesele çok, anlatmakla bitmez. Burada keselim artık."
r6; 16 Aralık 1978 Çiçek Sineması'nda, ülkücülerin gözde filmi 'Güneş Ne Zaman Doğacak' gösterimdeydi. Film arasında sinemaya bir ses bombası atıldı. Sonradan adının Ökkeş Kendir (Şendiller) olduğu anlaşılacak olan genç, telefonla gazetelere, "Komünistler sinemayı bombaladı" haberini verdi. Olaylar için ilk fitildi.
r6; 20 Aralık'ta, sol görüşlü iki öğretmen akşam okullarından döndükleri sırada yol ortasında vurularak öldürüldü.
r6; 21 Aralık'ta solcular ve Alevilerden oluşan büyük bir kalabalık cenazeleri almak üzere devlet hastanesi önünde toplandı. Bu sırada şehrin başka bir noktasında da sağcılar ve özellikle Sünni halk toplandı. Günlerden cumaydı.
r6; Cenazeleri alan sol görüşlü ve Alevi kitle, kentin merkezine doğru ilerlerken, diğer grup tarafından taşlanmaya başlandı. Hedef, cenazeleri Ulu Cami'ye sokmamaktı.
r6; Atılan taşların yanı sıra sopalı saldırı da başladı, silah sesleri duyuldu; cenazeler omuzlardan düşerek yerde kaldı. Polis de kalabalığı dağıtmak için havaya ateş açtı.
r6; Olaylar 22 Aralık'ta da devam etti. Kargaşada, solcuların ateşi ile üç sağcı öldü; bu haber ortalığı daha da karıştırdı.
r6; 23 Aralık'ta Alevi mahallerinin etrafı sarılmış; maskeli ve silahlı bir grup mahalleye saldırıya geçmişti.
r6; Katliam üç gün sürdü, asker yoktu; ancak üç gün sonra asker devreye girdi.
YAŞAR AKPINAR / DONEMIN TANIĞI
"Tepemize taşlar yağıyordu"
Kırkaltı yaşındaki Yaşar Akpınar, Işçi Partisi'nin eski Kahramanmaraş Il Başkanı. 18 yaşındayken Türkiye işçi Köylü Partisi üyesi bir genç ve olayların tanığı olarak anlattıkları şunlar: "Ben o dönem Türkiye Işçi Köylü Partisi'nin üyesiydim. Öldürülen öğretmen Mustafa Yüzbaşıoğlu özellikle partimizle iyi ilişkileri olan bir arkadaşımızdı. Onun ölümü hepimizi sarstı. Cenazeye biz de parti olarak katıldık. Cenazeyi devlet hastanesinden aldık. Cenaze çok geciktirildi. Hastaneden cenazeyi vermediler, bilerek geciktirildi. Çok kalabalıktı cenaze. Ulu Cami'nin oraya inmeden önce durdurulduk. Tepemize kaleden, apartmanlardan taş yağıyordu, biraz ilerledik, Ulu Cami'den taşlar geliyor. O arada geri çekilmek gerekti. Bir süre sonra asker havaya ateş sıkarak müdahale etti. Olaylar biraz durulur gibi oldu. Cenaze alınıp tekrar Yörükselim'e dönüldü. Ben de Yeni Mahalle'de oturuyordum, oradaki evimize döndüm. Oturduğum semt bir Alevi-sol yer olmamasına rağmen, ülkücüler ve MHP'liler gruplar halinde sloganlar atıyordu. 'Ulu Cami'yi taşlamışlar', 'Kanımız aksa da zafer Islam'ın' türünden sloganlar ataraktan halkı galeyana getirmeye çalışıyorlar. Gece boyunca devam etti o. Ertesi gün 10'a kadar hiçbir şey yoktu. Ondan sonra yeniden silah sesleri, ayaklanmalar sürdü. Toplumu tahrik edici unsurlara özellikle ben kendi mahallemde şahit oldum. 'Allah'ını seven yürüsün, din elden gidiyor', 'Camileri yakıyorlar, taşlıyorlar' söylemleriyle halkı galeyana getirip kendilerinin istediği yöne yönlendirdiler.
Yeni Mahalle'de de Alevilerin oturduğu evler vardı. Onlar yakıldı, gördüm onları. Kaçan kaçtı, kaçamayan insanlar öldürüldü, diğerlerinin de evdeki eşyalarının kaçırılması, talan edilmesi başladı. Hem öldürüyor hem eşyalarını alıp götürüyorlardı. Talanlar şehir merkezinde de devam etti. O yıllardan talana katılıp da bugün zengin olan insanların olduğu söyleniyor."
OLAYLARIN MERKEZINDEKI ULU CAMI
Öldürülen öğretmenlerin cenazesi binlerce kişiden oluşan kalabalın omzunda Ulu Cami'ye getiriliyordu. Ancak taşlarla, silahlarla kalabalık dağıtıldı. Cenazelerin Ulu Cami'ye getirilmesine engel olundu.
YUNUS ILHAN / ÜÇ NUMARALI ÜLKÜCÜ SANIK
"Muhakkak ki ülkücüler de kullanıldı"
Yunus Ilhan, Çiçek Sineması'nın bombalanması olayında Ökkeş Kendir'le (Şendiler) birlikte yargılanan, kendisinin üç numaralı sanık olduğunu söyleyen ülkücü isim. Geçen aylarda MHP üyeliğinden istifa etmiş. Bugün Maraş'ta ressamlık yapıyor:
"Ben olayların mağduruyum. Çiçek Sineması'nı bombalayan kişi Salman Ilıksoy. Bu çocuk hiç ceza almadı, çıktı gitti. Bizzat görevliler görüyorlar, adamın eline aldığını, bombayı attığını görenler var. Bombalama olayında yer almadım. Ama Ökkeş diyor ki. Yunus da vardı.
Ben o dönemler ülkücüydüm. 22 yaşındaydım. O olaylarda, o kadar çok şey var ki. Oraya girdiğim an çıkamam. Ben ne sağın, ne solun, ne MHP'lilerin bu olaylarla ilgili bir şeyinin olduğuna inanıyorum. Muhakkak ki ülkücüler de kullanıldı. Herkes kullanılıyor. Bu millet faturasını ödüyor sağcısıyla, solcusuyla, Alevi'siyle, Sünni'siyle. Türk milletinin en asil boyu Alevilerdir. Böyle olduğunu bugün öğrendim. Dün bunun kadar da bilmiyordum. Öğrenmekten dolayı da son derece mutluyum. O dönem herkes kullanıldı. Başta Maraş kullanıldı. Ben aklandım.
Cezaevine girdim ondan sonra aklandım. Maraş olayıyla ilgili beraat ettim.
Ökkeş'i tanırdım. Ülkü ocaklarında o zamanlar çaycıydı. Bir çaycının bugün kalkıp da bombalama talimatı vermesi olur mu? Türkiye'de kullanılan insanlar var. Rahmetli Bülent Ecevit kalkıp da bunu söylüyorsa {MIT meselesi) boşu boşuna söylemiyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başbakanlığını yaptı ve dürüst bir insandı. Onurlu bir tavır sergiledi."
Tempo Dergisi 996 r11; 4 Ocak 2007 - Cemal Subaşı, Tutkun Akbaş,
ALEVI HABER AJANSI -
www.alevihaberaja...
Gönderen
Admin - 25-12-2007 15:03
#2
MARAŞ KATLİAMIYLA YÜZLEŞMEK
25-12-07
YAZAR: TURAN ESER, GENEL BAŞKAN
SİYASİ İKTİDARLAR MARAŞ KATLİAMININ 29. YILINDA YÜZLEŞMEYİ GÜNDEMİNE ALMALIDIR
23-24 Aralık 1978 tarihinde gerçekleştirilen katliamdan bugüne 29 yıl geçti. Mahkeme kayıtlarına göre, gözü dönmüş ve insanlıktan çıkmış gerici-faşist güruhun saldırıları sonunda r0;111 yurttaşımız katledildi; binden fazla insanımız yaralandı; 552 ev, 229 işyeri, 8 otomobil de yakıldı.r1; Olaylar öncesinde Kontrgerilla ve ırkçı paramiliter emperyalist uşakların çabalarıyla, yüzyıllarca barış içinde yaşayan aynı ülkenin vatandaşları arasına kin ve nefret tohumları atılarak biri birlerine düşman edildi. Sonuçta, devlet birimlerinin ve güvenlik güçlerinin gözetimi ve yardımıyla Alevi inancına sahip insanlar, faşist uşakların saldırılarıyla katledildiler. Onbinlerce insan, canını kurtarmak pahasına, birikimini, anısını, varlığını, hatta ölüsünü dahi bırakarak Maraşr17;ı terk edip büyük kentlere ve çeşitli dış ülkelere sığındılar. Kendi ülkelerinde ve yabancı ülkelerde mülteci durumuna düşen bu insanlar, yıllarca büyük kent varoşlarında açlık, işsizlik ve sefaletle savaşarak, ayakta kalmaya çalıştılar. Ebeveynlerinden kalan evlerine, köylerine, mülkiyetlerine el konuldu; gasp edildi ve bütün bu insanlık dışı saldırıların hukuk önünde hesabı sorulamadan kaldı.
Bu trajediden kalan yaralar sarıldı mı? Hayır...
Yok pahasına alınan, adeta gasp edilen mülkiyetler iade edildi mi; devlet, hiç değilse; r0;ben devlet olarak görevimi, sorumluluğumu yerine getiremedim, can ve malınızı koruyamadım: sizden özür dilerimr1; dedi mi? Hayır...
Dünyanın gözü önünde böyle bir toplu cinayet işlendi ve yapanın yanına kaldı. Bu faşist caniler olaylardan sonra ödüllendirildiler, itibar gördüler, r0;devlet adamır1; sayıldılar; çeteleştiler, cinayet işlemeye devam ettiler ve ediyorlar.
Unutalım mı?
Bu acıların tekrar yaşanmaması için yüzleşme zorunludur. Fakat siyasi iktidarlar bu yüzleşmeden hep kaçmıştır. Tanıklığını yaptığımız tarih, bize, unutmanın ihanet olduğunu defalarca gösterdi. Çorum, Maraş, Sivas, İstanbul- Gazi/Ümraniye katliamlarının gelişimine, tahrikçilerine; devlet güçlerinin kabul edilemez tutumuna ve gelinen zihinsel-örgütsel, siyasi aşamaya baktığımızda, değil unutmak, bir an dahi göz ardı etmemek gerektiğini ürpererek fark ettik ve unutmanın, r0;yeniden yaşamaklar1; eşdeğer olduğunu gördük! Bu nedenle nereden gelirse gelsin ve kimi; hangi kesimi hedeflerse hedeflesin; hiçbir katliamı, katliam yapanları, destekçilerini, koruyup-kollayanlarını unutmadık, unutmayacağız ve unutturmayacağız!
Cumhuriyet Gazetesi 25.12.1978 tarihli sayısında Maraş katliamını şöyle duyurdu: r0;... yakınlarını kaybeden çok sayıda yurttaş vilayet önüne gelerek; r16;biz bu şehirden gitmek istiyoruz. Bize yardım edin, asker değil, şehri terk etmek için araç istiyoruzr17; diye bağırıyorlardı.r1;
26.12 tarihli Hürriyet Gazetesinin haberi ise trajedinin bir başka yönüne dikkat çekiyordu; r0;...saldırganlara dinamit lokumu ve silah dağıtıldı. Adını açıklamayı sakıncalı bulan bir yetkili, r16;Maraş Müftüsünün resmi araçlarla kenti dolaştığını ve kışkırtıcı konuşmalar yaptığını, olayların bundan sonra başladığınır17; öne sürdü.r1;
Katliamın yıldönümü nedeniyle kamuoyunun dikkatini bir gerçek üzerine çekmek isteriz: Çorum, Maraş, Sivas ve benzer olayların tümünde, r0;camilerin birileri tarafından yakıldığır1; yalanı kullanılmıştır. Adı geçen katliamlarda ilginç olan iki benzerlik daha vardır. Bunlardan biri; olayların tamamında devlet memuru sıfatıyla r0;görevr1; yapan ve Diyanet kadrolarında bulunan din adamlarının halkı (cemaati) tahrik etmesi: Diğeri de emniyet mensuplarının olayı bertaraf etmek yerine, saldırganlardan yana taraf olmalarıdır.
Tarih şahittir ki, bu katliam, ülkemizdeki ırkçı ve dinci siyasetçilerin, inancı çoğunluktan farklı olan Alevileri, farklılıkları nedeniyle r0;hasımr1; ilan etmeleri ve bunu bir siyaset tarzı haline getirerek, ekonomik ve siyasal geleceklerini bu karşıtlık üzerine kurgulamalarıdır. Çağdaş dünyanın tamamında yasaklanan bu insanlık dışı gerici- faşist azgınlığın ülkemizde r0;milliyetçilik-Müslümanlıkr1; adı altında taraftar bulması ve hatta tek başına iktidar olması ise daha da acı bir durumdur.
Kuşkusuz, insanın insana kıyması bir insanlık suçudur! Bu yüzden de ırk, din, mezhep bölücülüğü üzerine siyaset kurgulamak, insanlığa ihanet etmektir ve suçların en büyüğüdür! Bu yüzden ırkçılık, tüm çağdaş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de yasaklanmalı; ırkçılık suçu işleyenler, insanlığa ihanet suçuyla yargılanmalıdır.
Türkiye artık bünyesindeki çağdışı, siyasi ve gerici tümörlerden kurtarılmalıdır! Öncelikle de, Çorum ve Maraş Alevi katliamlarının tek sorumlusu olan 12 Eylül cuntası yargılanmalı; mahkeme önünde hesap vermeli ve gerçekler ortaya çıkmalıdır.
Saygılarımızla
ALEVİ BEKTAŞİ FEDERASYONU
Turan Eser, Genel Başkan