Gönderen
Admin - 05-10-2005 23:22
#1
Değerli Köylülerim,
Uzaktan daha iyi görülebileceği gibi Türkiyer17;mizin durumu gönül ferahlatıcı olmaktan uzak. Görünüşte reformlar yapılıyor, demokrasi gelişiyor, insan haklarını kısıtlayan engeller kaldırılıyor. Başbakanr17;ın açıklamasına bakılırsa; 2004 yılında dünyanın en hızlı kalkınan ülkesi olmuşuz. r0;Allahım aklımı korur1; demek geliyor içimden.
Başbakan Kızılcahamamr17;daki tıkınma kampında; r0;Sizi kıskanıyorlar, kıskançlık onların r11;eleştirenlerin- gözünü kör etmiş, gerçekleri göremiyorlarr1; diye bağırıyor. Ve partisinin milletvekillerince alkışlarla karşılanıyor söyledikleri. Kişi başına düşen gelir, bunların döneminde ikiye katlanmış. 2500 dolardan 4200 dolara fırlamış. Bir milletvekili çıkıp da, r0;İyi ama işsizlik de, kişi başına düşen borcumuz da ikiye katlanmış sayın başkanım bu nasıl oluyor?r1; diyemiyor. Aslında tam olarak diyemiyor da değil, birkaç gün önce AKP den ayrılan bir millet vekili, eski başkanına; r0;Köylü bitmiş, işçi ağlıyor, memur ondan beter, her gün yüzlerce esnaf kepenk kapatıyor, AKP halkın değil dışalımcının, dışsatımcının partisi oldur1; diye feryat ediyordu.
Herkes biliyor ki, vatandaşın durumunda iyiye doğru bir gelişmenin eseri yok Kapkaççılık, kendi canına kıyma ve dilencilik gün gün artıyor. Bu durum zenginleşmeyi değil yoksullaşmayı göstermiyor mu?
Kendimizden başlayarak, gerçek bir eleştirel yaklaşımı içselleştiremediğimiz (huy edinmediğimiz) sürece, ne kendimiz adam oluruz ne de örgütlerimiz ülkeye hizmet eden birer çalışma alanı olabilir. Başkanını eleştirmek için bir millet vekilinin ille partisinden ayrılması mı gerekiyor? Bu güzel alışkanlık, Menderesr17;in ipe gitmesinden başlayarak, on yılda bir askeri darbelerle sarsılmaları da, yitirdiğimiz siyasal ve ekonomik bağımsızlığımızı da korumamızı sağlaya bilirdi.
Özeleştiri ve kendine güven, aydın olmanın önemli iki ilkesidir.
Bunu yapabilen yurttaş sayımızı ne denli artırabilirsek, toplumsal gelişmemizi de o denli pekiştirmiş oluruz. Sonra sıra kendine güvenmeye ve halkına güvenmeye gelecektir.
Bugün başımızda bulunanların en belirgin özelliği kendine ve halkına güvenden yoksun olmasıdır diyebiliriz. Yoksa neden Avrupa Birliği olmazsa bizim halim haraptır diye bağırıp dursunlar ki? Eğer bu güvensizlik değilse, avutma-uyutmadır, o da değilse düpedüz hainliktir. Kıbrısr17;tan sorunundan Ermeni sorununa, Kürt sorunundan, Azınlıklar sorununa dek, hiçbir ulusal kaygıya yer vermeden AB nin istediği çözümlere boyun eğmek, ulusal devletin yok olması anlamına gelir. Ulusal devletin yok olması ise, emperyalizmin oyuncağı olmaktan, ona askerlik yapmaktan başka bir anlam taşımayacaktır.
Burnumuzun dibinde her gün yaşanan ve her biri on Kerbela olayına bedel kıyıcılığı görmeyip, yüz yıllarca önce yaşanmış olaylara kafayı takıp, kendini zincirlerle kan içinde bırakanlara, böylece emperyalizmle de savaştığını sananlara r0;Uyanın hey gaziler uyanın artıkr1; diye bağırmak geliyor içimden.
Ülkemizin her türlü sorunu toplumcu bir düzen kurmakla, bilimsel adıyla sosyalizmi gerçekleştirmekle çözülebilir. Bunun için aramızdaki küçük düşünce ve yorum farklarını bir yana bırakıp güç olmanın yollarını aramalıyız. O zaman ne mezhep kavgaları, ne etnik çekişmeler, ne biri yer bir bakar durumları ne de komşularımızla hırlaşmalar kalacaktır. Tüm aklımızı, enerjimizi, yeteneklerimizi bu yolda kullanmalı, bu mücadele için yaşamalı ve örgütlenmeliyiz. Tüm dostlara sevgiler. 03. 04. 2005
Celal İlhan