Konu Başlığı: Köçek Kömü Köyü Sitesi :: sistem sensin...
Gönderen
pasa28 - 15-09-2009 21:28
#1
eskiden bazı şeylere inanırdık. kitaplarda yazan şeylere. ideal fikirlere. olmasını istediğimiz şeylere. ütopyalara. ve ben derdim ki hep "ütopyayı ütopya yapan; ona inananların azlığıdır". şimdi görüyorum memleketimin ütopyadan haberi yok. üniversitedeki dünyamız gerçek dünya değilmiş. gerçek dünya çok daha acımasız, çok daha bencilmiş. analog dünyayı dijital görmüşüz.
kimse ideolijilerin farkında değil. yaptığı biçok işin farkında değil. kimse nasıl bi gerçeklik yaşadığının farkında değil. iş yerimin yakınlarında duvarda bi yazı var. onu her gördüğümde canım sıkılıyor. içim acıyor. gerçekten böylemi diyorum kendime. gerçekten "sistem sensin" sözü doğrumu? düşünüyorum ve "evet" diyorum. farkında olmasam da sistem benim. hep karşı çıktığım, beni mutlu etmeyen, binlerce kez eleştirdiğim sistem benim aslında. sistem beni içine almış. zaten üniversite biter bitmez iş kaygısına düşmüşsem, aslında sisteme girme kaygısına düşmüşüm demek. kim derdi ki benim gibi biri şu an yaptığım işi yapacak. ben bile inanamıyorum kendime. ama yapmak zorundaydım. boktan bi zamanda yaşıyoruz. yaşamak için yapmak zorundayım. e herkes benim gibi düşünürse sistem bozulmadan devam eder. dolayısıyla sistem ben olurum, sen olursun, biz oluruz.
hal böyle olunca sistemin dışında kalalım bari demek aptallık oluyor. çünkü sistemin dışı yok. çünkü yaptığımız, ettiğimiz her şey sistemin sınırları içinde. kim çıkıp diyebilir ki; "hayır, ben devrimciyim, sisteme dahil değilim, onun çizdiği sınırlar içinde hareket etmiyorum". diyen varsa soruyorum; sen yemek yemiyomusun, su içmiyomusun, giyinmiyomusun, otobüse binmiyomusun, gezmiyomusun, çalışmıyomusun, çalışmayacakmısın, para harcamayacakmısın, para kazanmayacakmısın???. bunların çoğunu yapıyorsun ve sende sistemin içindesin. harcadığın yada kazandığın her kuruş para için çizilmiş sınırlar var. pantolon 20 lira. su 50 kuruş. sende alıcısın. sistem seni alıcı, tüketici olarak içine almış. belki devlet yada özel sektör organizasyonu içinde olmazsın, ama sistemde sana yer var. ben değilim, ben aykırıyım, ben rockcıyım, ben rapçiyim demen bile saçma. sistemi matriks gibi düşünün. hepimiz, tüm insan oğlu bunun içindeyiz. ve bu sistemin adı da kapitalizm....
arkası sonra
#2
Sevgili Paşa,
Tanı koymakta hiç bir sorun yok ama çözüme ulaşmakta bir sorun var sanırım. Tanı, sorunun temelinde kapitalist sistemin olduğunu gösteriyor. O zaman çözüm kendiliğinden ortaya çıkmıyor mu? Yoksa sen de toplumcu (sosyalist) sistemin bir fantazi olduğunu mu düşünüyuorsun. O zaman bu zindanlara atılan aydınların, yurtseverlerinarın yaptığı iş nedir. Sisteme karşı çıkmak değil de bir çeşit saklambaç oyunu mu?
Kafa karışıklığına gerek yok. Savaşılacak. Gericilikle, emperyalizimle, boşvermişlikle ve örgütsüzlükle.
Benim söyleyeceğiğm bu kadar. Ankara'daymışsın, dilersen görüşür tartışırız. Sevgiyle. Celal İlhan
Gönderen
pasa28 - 20-09-2009 14:21
#3
merhaba celal abi ve diğer okurlar;
yazıma verdiğiniz yanıttan dolayı teşekkür ederim. aslında yazılarımın devamı gelecekti. iş yoğunluğu, bayram vs. nedenlerle yazamadım. bi de hemen yazmak istemedim. tepkileri bekledim. size yanıt vereyim ama yazılara, bağımsız gibi görünsede aslında bağlantılı yazılarıma,devam edeceğim.
öncelikle şu cümlenizden başlayayım. " o zaman çözüm kendiliğinden ortaya çıkmıyormu?" demişsiniz. üniversitede siyaset bilimi okumuş biri olarakşunu söyleyim. hayat kitaplarda nalatıldığı gibi değil. yada filmlerde olan kırmızı kablo, mavi kablo ikilemi gerçek hayatta yok. çünkü bombalar için eldeki kablolar kullanılıyor. rengi önemli olmuyor. kitaplara göre sosyalizm bir işçi devrimi ile gerçekleşecek. proleter diktatörlük kurulacak, ardından sosyalizme (herkes yeteneğine göre, herkese emeğine göre) geçilecek, ardından komünizme (herkes yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre) geçilecekti. ancak hayat bu şekilde olmasına izin vermedi. çünkü vahşi kapitalizmi görüp yaşamış kişiler yazmıştı bunu. ama kapitalizm yumuşadı. yumuşamak zorunda kaldı. demokrasi ile birlikte artık sosyalist diktatörlük iyice hayalleşti. çünkü işçi sınıfı ve dolayısıyla halk, kendi çıkarlarını savunabilecek kadar bilinçli değildi. okumuş kesim ise işçi olmuyordu. günümüz dünyasına daha yaklaştıkça bu daha da belirginleşti. işçi sınıfı dediğimiz sınıf (eğer varsa) kendi çıkarlarını savunamayan, kolayca kandırılabilen, cahil, lümpen proleterler haline dönüştüler. bu sınıfın içine beyaz yakalıları da eklerseniz eğer onlarda okumuş ama sosyalizme inanmayan, yukarıda yazdığım sistemin içinde erimiş, onun bir parçası olmuş insanlara dönüştüler.
dolayısıyla sosyalizmi savunmak öğrencilere, sistem dışındayım imaji içinde bulunanlara, yada gerçekten olmaya çalışan ama aslında olamayan insanlara kaldı.
sizin cümlenize tekrar dönersek; çözüm kendiliğinden çıkmıyor sizin anlayacağınız.
şunları da söylemeden geçmeyeyim. ben komünal hayatın yaşandığı bir dünyada yaşamayı herşeyden çok istiyorum. kimsenin kimseyi ezmediği, sınıfsız, sınırsız,özgür bir dünya. bunu da ömrüm boyunca isteyeceğim. ama buna ulaşmak için izlenecek yol artık 1840'larda yazılan kitaplardaki yol değildir. bu tamamen benim kişisel fikrim. artık 2000lerde yaşıyoruz. toplum ve teknoloji oldukça değişti. bunları gözardı etmeden yeni bi yol bulmak lazım. ilerleyen günlerde yazılarıma devam edeceğim ama bu yolu hemen sormayın. hep beraber düşünelim. kendi yolumu paylaşayım. belki oldukça etkili bir fikir alışverişinde bulunup, sağlam yazılar çıkartabiliriz ortaya.
bayramınızı da en içten dileklerimle kutlarım. herkese saygılar sevgiler...
#4
Sevgili Paşa,
Özeline kısa bir yanıt yazmıştım.
Sanırım bakmadın.
O yazdıklarımı buraya koymakta bir sakınca yoktu ama (kaydetmediğim için) artık bulamıyorum.
Benim görüşüm; Sosyalizim insanlığın, "büyük insanlığın" tek umudu olmayı sürdürüyor.
Toplumun oraya taşınmasının ne denli güç olduğu, daha çok emek verilmesi, hatta kan dökülmesinin kaçınılmaz olduğu bir gerçek.
Benim söylemek istediğim, kapitalizmin seçeneğinin toplumcu ekoni (sosyalizim) olduğundan kuşku duymamak gerektiğidir.
Bunun için savaşmak, karanlıkla, vurgunculukla, sömürücülükle kısacası emperyalizimle savaşmak gerekiyor.
Kimse eline geçirdiği erki güzellikle vermez. Bu doğaldır da.
Emperyalizmin vahşilikten geri adım attığını söylüyorsun.
Bu sav doğru gibi gelmiyor bana.
Nedeni şu; Batı toplumu lüks yaşamağa öylesine alışmış ki hiçbir güç onu bu alışkınlığından vaz geçiremez.
Kendi toplumuna vahşi davranmaktan vaz geçen kapitalizim, geri toplumlara uyguladığı sömürü sistemini giderek yoğunlaştırmak, kıycılığını artırmak zorundadır. Irak'ın işgali bunun tipik bir örneğidir.
Daha çok edebiyata yoğunlaşmış bir kimse olarak siyasete çok fazla girmek te istemiyorum. Siz gençlerin siyaseti enine boyuna tartışmanızı içtenlikle dilerim.
Yeni yazılarını zevkle okuyacağım. Gözlerinden öperim canım.
Gönderen
pasa28 - 07-10-2009 19:06
#5
Sevgili İlhan Ağabey;
yazınıza gecikmeli de olsa cevap vereyim şimdi. biraz uzun bi yazı olabilir. fakat bunları anlatmam lazım. bir çoğumuzun bilmesi gerektiğini düşünüyorum bunları...
özelime yazdığınız yazıyı okudum. yukarıda belirttiğiniz gibi bir yazı. onun içinde teşekkür ederim. sosyalizme (toplumcu ekonomiye) olan inancınızı ve gerekliliğini bende yürekten kabul ediyorum. fakat ben sosyalizm değilde komünizm demeyi tercih ederim. çünkü nihai amaç komünizmdir. sosyalizm amaç değil araçtır, aşamadır. buna da ilerleyen sayfalarda değineceğim.
emperyalizmin vahşilikten geri adım attığını söylememe katılmadığınızı söylemişsiniz. hemen altındaki cümlede de benim vereceğim cevaptan bir bölüm almışsınız
"Nedeni şu; Batı toplumu lüks yaşamağa öylesine alışmış ki hiçbir güç onu bu alışkınlığından vaz geçiremez." bu cümlenin devamına da değineceğim. ancak bunu biraz açmamız gerekiyor.
batı toplumları 1800lü yıllarda sanayi devrimi ile birlikte aşırı şehirleştiler. köyler adete şehirlere aktı. ingilterede almanyada fransada bazı şehirlerin nüfusları 10000ler yüzbinlerle ifade edilirken milyonlara çıktı. buda işgücü arzını artırdı. dolayısıyla ücretler düştü. sosyal imkan denilen şeyler o zaman için hayal bile edilmiyordu. daha sonra bu süreç artarak devam etti. 1850lerde sosyalist insanların, düşüncelerin etkinliğini arttırmasıyla vahşi kapitalizmden geri adımlar atılmak zorunda kalındı. ücretler arttı, çalışma saatleri azaltıldı, izin günleri getirildi, sendikacılık faaliyetleri başladı. işçilerin örgütlenmesi kapitalistleride değişik davranışlara itti. dünyanın diğer ülkelerindeki kapitalistlerle rekabet halinde olmaları dolayısıyla artan maliyetleri karşılamak, ve karlarını maksimize etmek için hammadde kaynaklarını daha ucuza sağlamak yoluna gittiler. hammaddeler ise batıda yoktu. olanlar zaten çalıştırılıyordu, ama asıl kaynak doğuda ve güneyde idi. bu yüzden bu ülkeleri sömürgeleştirme yoluna gittiler. 1500den 1850 yılına kadar dünyanın sadece %30u sömürgeleştirilmiş iken 1850-1914 yılları arasında %90 dan fazlası sömürgeleşmiş bulunmaktaydı. işte bu süreçte işçilere bazı temel haklar verildi. sömürgeleşme süreci daha sonra da devam etti. 2. dünya savaşı sonrasında şekil değiştirmek zorunda kaldı. sömürü artık devletler eliyle değil, şirketler eliyle yapılmakta. gelişen teknoloji ile batı toplumlarında işçilerin çalışma koşullarıda iyileştirildi. hatta öyle bir hale geldi ki, çalışmayan vatandaşa bile para verilmeye başlandı.
buradan asıl anlatmak istedğim yere gelelim. eğer batı doğuyu sömüremeseydi böyle zenginleşebilirmiydi? bunu cevabı elbette ki hayır dır. peki eğer doğu bağımsızlığı kazansaydı, milli sanayisini yeşertebilseydi, batı onu sömürebilirmiydi? bunun cevabı da hayır dır. o zaman tüm sömürülen ülkeler ulusal bağımsızlıklarını kazanıp, milli sanayilerini geliştirebilirlerse batı kapitalizmi bu lüks hayatı yaşatamayacaktır. batı kapitalizminin karşısına; (bence biraz fazla ütopik olan; işçilerin örgütlenmesi, devrim yapması, sosyalist diktatörlük kurması fikri yerine) ulusal bağımsızlık hareketleriyle çıkılması daha doğru olmayacakmıdır??? eğer sömürüyü durdurabilirsek batı kapitalizmi vahşileşmek zorunda kalacak, vahşileştikçe toplumdan uzaklaşacak, isyanlar artacak, ve belki o zaman marksın dediği gibi bir devrime yöneleceklerdir.
bu bağlamda kemalizmin sosyalizm yerine ikame edilmesi gerektiği görüşünde olduğumu belirtmek isterim. komünizme giden yolu sosyalizmden değil, kemalizmden geçirebiliriz. bu satırları okuyan bir çok arkadaş bana hemen karşı çıkacak, çeşitli söylemlerle fikirlerimi çürütmeye çalışacaktır. elbette buna hakkınız var. ancak kemalizm hakkında ilkokul bilgileri+inkılap tarihi dersleri bilgileri dışında bir bilginiz varsa konuşun. sonuna kadar dinlerim. ama klasik şeyleri söyleyerek bu yolun yanlışlığını ıspatlamanız oldukça zor olacak. çünkü kemalizm hakkında oldukça fazla kitap okumuşumdur. ve gördüğüm şu ki; kemalizm sağdan sola doğru giden bir çizgidir. 1923lerde sağda yer alırken 1930 lardan sola yöneliş başlamıştır. doğru yol bulunmuştur. altı okdan devrimcilik de buna müsait bir ilkedir. sürekli devrim kavramını içerir. 1938 de artık planlı ekonomiye geçilmiş, sanayide devletçilik yolu izlenmeye başlanmıştır. bu da batının sömürüsünü kesmek demektir. eğer bu yolda ilerlenmiş olsaydı bugün türkiye çok rahat komünal hayata geçebilirdi (diğer değişkenleri katmıyoruz, ceteris paribus yani). bu yüzden kemalizm; yani tam bağımsızlık ideolojisi, izlenirse sınıfsız sömürüsüz bir topluma ulaşabiliriz diye düşünüyorum. kemalizm incelememi eğer isterseniz buraya da yazıp sizlerle paylaşabilirim. ama genel olarak yukarıda yazdıklarım geçerlidir.
şimdi tekrar yazınıza dönecek olursak;"Kendi toplumuna vahşi davranmaktan vaz geçen kapitalizim, geri toplumlara uyguladığı sömürü sistemini giderek yoğunlaştırmak, kıycılığını artırmak zorundadır. Irak'ın işgali bunun tipik bir örneğidir." demişsiniz. bu cümleniz de benim az önce anlattıklarımı doğrulayan cümleler oluyor.
umarım anlaşılır bir yazı yazmışımdır. yazıma sizin dışınızda katılanlarda olursa sevinirim anacak pek ilgi çekmiyor sanırım yazdıklarımız
neyse. ben burdayım. geç yazsam da yazılarıma devam edeceğim.
saygılarımla...