#1
Hasan Kaya
AKP ve R. Tayyip Erdoğan bazılarına göre Türkiye'nin şansıdır. Ha devlet kuşu, ha AKP ve R. Tayyip Erdoğan.
Neden?
Çünkü bu gün Türkiye'deki tek demokrat parti AKP, tek demokrat lider R. Tayyip Erdoğan'mış. Dahası; karizmatik, zeki, çalışkan ve en dindar lider olan da o. Allah verince veriyor: 'Yürü ya kulum' diyor. Aksini söylemek demokrat olmadığınız, darbeci olduğunuzun resmen ilanı olur. Bununla da kalmaz, ulusalcı, faşist olur çıkarsınız.
Onların penceresinden bakınca; iyi, dindar, demokrat olanlar, mazlum ve ezilenler onlar. AKP'ye karşı çıkanlar, eleştirenler Türkiye'nin yükselmesini, ileri gitmesini istemeyen, kötü, art niyetliler, darbeciler oluyor.
Bu da sapla samanın fena halde karıştığı bir samanlık haline getiriyor Türkiye'yi.
AKP söz konusu olduğunda, gündem bu minval üzerine yapay bir şekilde şekillendiriliyor. Konuştuğumuz bunlar ama yaşadıklarımız asıl etkilendiğimiz, alıp başını giden pahalılık, daralan üretim alanları ve artan işsizlik ve yoksulluk olmaya devam ederken işçilerin her kıpırdanmasında sendikacılar, emek örgütleri, yalancı bozguncu ve ayak takımının başı olarak ezilmeye çalışılıyor.
Dahası da var.
Kürt sorunu, Alevi açılımı diyerek bir çırpıda dediğini unutan, Meclisteki ezici çoğunluk ve basın yayın organlarının kendisini açıktan desteklediğinden habersiz, basını suçlayan muhalefet ağzı ile konuşan AKP iktidarı ve Başbakan, demokratlık payesi ile onurlandırılıyor.
Seçimlerde alınan oylar üzerinden bir partinin değerlendirilmesi çoğu zaman yanıltıcı olabilmektedir. Bir siyasal partinin programı, söylemi bir yana, o partinin asıl yönelimini belirleyen olgular, siyasal ve ekonomik hedefleri ve somut attığı adımları olur. Bu adımlar o partinin hangi sınıf ve katmanlara yaslandığını gösterdiği gibi, kimlerin siyasal temsilcisi olduğunun da göstergesi olur.
AKP ve Anadolu Kaplanları
AKP'nin siyasal hedefleri ve ekonomik açılımlarla 'kendine Müslüman, kendine demokrat' anlayışı, onun temsil ettiği kesimlerin, sınıf ve katmanların dünya görüşü ve hayatı algılayışı ile bir paralellik göstermekte. Bu sınıf ve katmanların batı algılaması ve demokrasi kavrayışı, AKP'nin batı ve demokrasi algılamasını şekillendirmektedir.
Adına Anadolu Kaplanları denen Anadolu burjuvazisi tarafından açıktan desteklenen ve bu sermaye kesiminin ekonomik ve siyasal hedefleri ile örtüşen AKP politikaları, bu kesimin ekonomideki hedefleri ve siyasal hedefleri ile AB yanlısı görünmesinden çok farklı değildir.
Bu sermaye kesiminin inançları, ideolojik tercihleri bir yana, asıl sermaye büyüklüğü, demokratlığını olduğu gibi AB yanlısı olmasının sınırlarını belirlemektedir. Bu gerçeği görmezden gelerek bunun ötesinde AKP'ye bir demokratlık atfetmek safdillik değilse, iyi niyetli bir yaklaşım olmaktan öte bir anlam taşımaz. Kaldı ki bu sınıf 1965'de Erbakan'ını var eden konumundan çoktan uzaklaşmış, büyümesini uluslararası sermaye ile içine gireceği ilişkilerde aramaya başlar bir noktaya hızla gelmiş ve bunun da AKP üzerinden hayata geçirilme zemininin koşullarını dayatmak üzere harekete geçmiştir. Bir başka söylemle bu sınıfın en azından sermaye ekseninde şekillenen ulusalcı/milli karakteri, artık onun siyasal hedeflerini belirlemiyor. Büyük burjuvazinin emperyalist sermaye ile ulaştığı doygunluğu hedefleyen bu sermaye kesimi hızla anti-emperyalist ve milli karakterini tasfiye etmektedir. R. Tayyip Erdoğan'ın eskilerde, gençlik yıllarında kalan ABD ve batı karşıtlığının sırrı tam da burada yatmaktadır.
Batı ve ABD karşıtlığı ile bildiğimiz birçok İslamcı yazarın bu günlerde ABD ve Batıdan stratejik ortak diye söz eder olmasının asıl nedeni de, taşra burjuvazisinin milli karakterinden vazgeçerek Türkiye'de küresel sermayenin yeni ve dinamik bir aktörü olma isteminden ve bu doğrultuda attığı adımlarında doğrudan etkileniyor. Ancak Anadolu burjuvazisinin küresel sermaye ile entegrasyon süreci, tamlanmış bir süreç olmadığından, İslamcı reflekslerle bazen çatlak seslerin çıktığına da tanık oluyoruz. AKPr17;nin ilk hükümet döneminde başlattığı AB atağının da istenen düzeyde bir entegrasyonu sağlamaya yetmediği ve bu alanda bir hayal kırıklığının yaşandığı da gözlerden kaçmamaktadır. Bu süreç, AKP'nin AB konusundaki duraklamasını, iştahsızlığını da açıklayacak ipuçları verir niteliktedir.
Adına ister Anadolu Kaplanları ya da taşra burjuvazisi densin, bu sermaye kesimi, sermaye büyüklüğü ile bu bütünleşmeye henüz hazır değil. Bu aynı zamanda, bolca sözü edilen demokrasiye ve AB'ye hazır olmadığı anlamına geliyor. Bunun somut yansımalarını AKP politikalarında görmek mümkün. Bu ölçekte sermaye büyüklüğünde olan sermaye çevrelerinin demokratik olması zaten birçok açıdan mümkün olmadığı gibi, işçilere karşı da iyi niyetli olması, sendikal örgütleme karşısında demokratik bir davranış sergilemesi beklenemez. Bu iradi bir tercih olmaktan çok, ekonomik büyüklükler tarafından belirlenen bir yaklaşım olmaktadır. Örnegin yetersiz sermaye büyüklüğü, üretim sürecinde olabilecek en basit kazalara karşı önlemlerin alınmasını, üretimin AB normlarında sürdürülmesini engellerken, küresel sermaye ile bütünleşmesinin de engeli olur ve bu, kaçınılmaz olarak siyasal ve ideolojik tercihlerle de haklı gösterilmeye çalışılır.
Demokrasinin salt bir siyasal tercih olmadığı, onun, ekonomik alt yapıya sıkı sıkıya bağlı bir sistemin adı olduğunun altını çizerek devam ettiğimizde, Türkiye demokrasisinin batı demokrasileri ile arasındaki farkın da altını çizmiş oluyoruz. Batı demokrasilerini var eden kültürel düzlem ve siyasal olgunluk zaman içinde oluşmuş olup, bu düzey, toplumsal üretim ve sermaye büyüklüğü ile doğru orantılı olarak şekillenmiştir.
Türkiye'de özlenen batı normlarında bir demokrasiye ulaşamamamızın nedeni, tam da ülkenin ekonomik alt yapısından kaynaklanırken, bu demokrasinin bize özgü bir demokrasi olmasının gerekçelerini de belirliyor. Sınırlı üretim alanları ve sermaye birikimi, bir bütün olarak üretim sürecini ve üretim ilişkilerini demokratik olmaktan alıkoymaktadır. Bu altyapının üzerinde şekillenen üst yapı kurumları, siyasal partiler ve sistemin içinde yer alan diğer kurumların kendi içlerinde ve bir birleri ile ilişkilerinde demokratik olmaları mümkün olmadığı gibi halkla ilişkilerinin de demokratik olmaları beklenemez.
Sistem partisi olarak AKP
AKP'nin tüm itirazlarına rağmen hızla sistemle buluşması, sistem içinde bir parti olma süreci tamamlanırken, onun sistem içinde ve sistemin nimetlerinden, dayandığı sınıf ve katmanlar adına yararlanması da hızlanmıştır. Bu durum, dayandığı sınıf ve katmanların siyasal ve ideolojik tercihleri ile beslendiği oranda, söyleminde var olan demokrasiden de uzaklaşma sürecini hızlandırmış ve AB ile daha mesafeli olmasını gündeme getirmiştir. Yine tam da bu noktada, dayandığı sınıf ve katmanların siyasal tercihleri son derece belirleyici olmuş ve onların yönelimine göre kendine yeni bir rota çizmiştir. İlk AKP hükümeti döneminde Avrupa ile bir entegrasyon içinde olabileceği hayalleri kuran Anadolu taşra burjuvazisi, bunun olanaksızlığını gördüğü noktada, şansını Ortadoğu, Afrika ve Asya pazarlarında denemeye kalkışması ile AKP de rotasını bu alanlara çevirmiş gözüküyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün kabul ettiği ilk konuklarının neredeyse hepsi, bu bölgelerden devlet adamları ve siyasiler olmuştur. Bu bölgeler ile ilişki, bu düzeyde bir sermaye birikimi, her açıdan Anadolu taşra burjuvazisinin işine gelmektedir. Sermayenin ekonomik büyüklüğü, bu pazarlar için uygun olması dışında, siyasal rejimlerin Türkiye'den daha geri ve anti demokratik olması, üretim sürecinin demokratikleştirilmesini zorlar nitelikte olmaması, bu sermayenin tercihlerini belirleyen etmenler arasındadır.
Bu koşullarda, sistemle buluşan ve dayandığı sınıfların siyasal ve ideolojik tercihleri ile siyaset yapmak niyetinde olan AKP'nin ve onun çok zeki, çok dindar ve çalışkan başkanı R.Tayyip Erdoğan'ın demokrasi söylemi, havada kalan ve inandırıcılığı olmayan bir söylem olarak kalıyor. Ekonominin dengelerinin giderek bozulması ve emekçilerin alanlara inmesi ile bu demokrasinin pratikteki yansımalarının ilk örneğini 1 Mayıs günü yaşadığımız için, bundan sonra olacaklar bizi çok da şaşırtmayacaktırr30;
BİR MAYIS 2008
Bir mayısta bir olmayı
Yine bize hor gördüler
Saldırdılar işçilere
Kolun kanadın kırdılar
Benim halkım onurludur
Başın eğmez gururludur
Emekçiler milyoncadır
Nice yaralar sardılar
Şikayetim hakim beye
Emeğe hakaret niye
Ayak takımıdır diye
Ortamı onlar gerdiler
Halka zulmü layık gören
Kurşun atıp insan vuran
Nice zorba nice tiran
Onlarda hesap verdiler
Emeği korkuttum sanma
Ne utan nede arlanma
Birkez daha bütün dünya
Tayyip-Faşizmi gördüler
Şafak Altun halk ozanı
Sevmez halkını ezeni
Tarihde nice düzeni
Ayaklar yere serdiler
2 mayis 2008