#1
ÜMİT ZİLELİ NİN, CUMHURİYET GAZETESİNDE
18 NİSANDA YAYIMLANAN YAZISI
Tekirdağ dan Türkiye yi Seyreden Devrimci
Aklımda , üstümüze çöken karanlığın boğucu sıkıntısı, yüreğimde İlhan Abi sancısı...
Tam da bu ruh hali içinde okudum yazıyı. Her zaman ki gibi; sanki çelikten yapılmış bir irade, sözcükleri yüreğinize, beyninize adeta çakan müthiş bir kalem ustalığı ve insan olmanın sonuna dek haklı olmanın ve kazanacağını bilmenin insanı sarıp sarmalayan o sıcacık özgüven!.. Yazının başlığı bile ülkesine aşık bir devrimciyi anlatan sözcüklerle olmuştu.
Tekirdağ dan Türkiye yi seyrediyorum...
Doğu Perinçek, kapatıldığı Tekirdağ Cezaevi nden büyük bir öngörüyle, yüreği sızlayarak ve gelecekte olacak olanları tam isabetle tahmin ederek seyrediyor ülkesini... Ve daha yazının girişinde bir tokat gibi çarpıyor sözcükler:
Türkiye bu çözülmeden, bu dağılman bir tek devrimle kurtulur. Ancak iki yavrusunun beynine kurşunu sıktıktan sonra kendi hayatına son veren babayı artık bir devrim bile kurtaramaz. Giden gitmiştir; yavrularına ekmek götürememiştir. İkincisi, Tayyip Erdoğan ın yüklediği üçüncü çocuğu da olsaydı bir kurşun da onun kafasına sıkacaktı.
Perinçek, Tekirdağ 1 Numaralı F Tipi Cezaevinden, Türkiye nin beyfendi gazetecilerini ön cepheye sürülen özel görevli gazetecilerini izliyor; üzülüyor.
Bu efendi görüntüleri, bu terbiyeli halleri neyi örtüyor ddiye soruyorum kendime. Örtüyü kaldırıyorum, altında bir vicdan kırıntısı, bir hakikat ve sadakat sığınağı, bir sorumluluk var mı diye bakıyorum. Gördüğüme üzülüyorum; göremediğime, e... Hiç olmazsa Dosteyevski nin İnsancıklar ını bulsaydım. İnsan yetersiz olabilir, düşkün olabilir gördüklerimiz başka bir şey!
O kadar kızmama, o denli tiksinmeme karşın Doğu Perinçek in yazısını okurken ben de acıyorum o gazetecilere, onlar için üzülüyorum.
Perinçek in cezaevinden seyrettiği Türkiyer17;de yalnızca kafasına kurşun sıkılan çocuklar yok tabi. Gemicikleri olan çocuklar da var;
Büyük hırsızların, sıcak para komisyoncularının haram yiyen faizcilerin, tarikat rantçılarının çocukları... O gemicikleri olan zavallı çocukların beyinlerine, vicdanlarına, hayatlarına sıkılan kurşunları, sıkılan zehirleri düşünüyorum; bir baba olarak, o işsiz babanın bulunduğu yer daha iyi.
Ben Doğu Perinçek i neredeyse 40 yıldır tanırım. 1969 yılının bir sonbahar günü, babası Sadık Perinçek in evinin sigara dumanına teslim olmuş geniş salonundaki ateşli tartışmaları anlamasa da dinlemeye çalışan, 8-9 yaşlarındaki çocuğu o hatırlamayabilir. Ben gayet iyi hatırlıyorum. Salonda bulunan devrimcilerin bir bölümü yiğitçe öldü... Bir bölümü alçakça döndü... Bir bölümü ise yiğitçe direndi, ülkesi için, insanları için, insanları için gerektiğinde ölümü bile göze aldı. Perinçek onlardandır.
Bugünler de geçecek. Perinçek, o cezaevinde tutulduğu sürece Türkiye yi izlemeyi, binlerce sayfa not tutmayı ve gerçekleri anlatmayı sürdürecek. Ve bir gün, tarihin şaşmaz saati çaldığında, öngörüsü gerçek olacak!.. İşte o zaman Tayyip Bey ve işbirlikçileri için bir süreç başlayacak:
Hesap verme süreci.
BU DA ZİLELİ NİN DEĞİNDİĞİ
PERİNÇEK İN YAZISI
Tekirdağ 1 numaralı F Tipi Cezaevi nden Türkiye yi seyrediyorum.
Türkiye bu çözülmeden ve dağılmadan bir tek devrimle kurtulur.
ÇOCUKLARINA EKMEK GÖTÜREMEYEN BABA
Ancak iki yavrusunun beynine kurşunu sıktıktan sonra kendi hayatına son veren işsiz babayı artık bir devrim bile kurtaramaz.
Giden gitmiştir. Görevini yapmadan gitmiştir; yavrularına ekmek götürememiştir.
İkincisi, Tayyip Erdoğan'ın yüklediği üçüncü çocuk görevini de yerine getiremeden gitmiştir.
Birden ürperiyorum, ya üçüncü çocuğu da olsaydı, bir kurşun da onun kafasına sıkacaktı.
BEYEFENDİ GAZETECİLER
Seyrediyorum Türkiye yi Tekirdağ 1 Numaralı F tipi Cezaevi nden.
Yeni Şafak ve Milliyet gazetelerinin 3 hafta önceki tantanalı haberleri düşüyor aklıma: Türk subayları Doğu Perinçek in referansıyla, Barzani ve Talabani ye 24 bin silah götürmüşler. Hem de 12 tır yükü. Ve 6 bini yine Türk subayları tarafından PKK ya teslim edilmiş. Mehmetçiği vuran silahları, o Mehmetçiğin komutanları teslim ediyor PKK ya!
Kimlerdir bu haberi koca koca puntolarla manşetten veren Yeni Şafak gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni, haber müdürleri, sorumluları? Onlar adına da üzülmemek için gazetenin künyesine bakmıyorum. İsimlerini bilmemek daha iyi!
Telefonla Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin i arıyorum. Konuşmama fırsat vermiyor, mazeretini açıklıyor hemen, Milliyet i o da uçakta okumuş. Dün İzmir deymiş de.
Milliyet in o psikolojik savaş haberini verdiği gün bütün yöneticiler mi İzmir deydi acaba? Artık gazeteleri çıkaran sorumlular, kendi gazetelerini uçakta mı okuyorlar? Peki kimler yayınlıyor bu Fethullahçı çete (Gladyo) imalatlarını?
Üç beş gün önce, Tekirdağ F Tipi Cezaevi nde yine Milliyet var elimde. Haber başlığı Doğu Perinçek i yakan ifade! Altını okuyorum, Doğu Perinçek Çin ajanıymış, Rus ajanıymış!
Gülüyorum, Sayın Sedat Ergin dostumuz yine İzmir e gitti herhalde diyorum.
Bu işin şakası! İzmir falan değil, Sedat Ergin öyle görülüyor ki Bilderberg ten hiç dönmemiş! Veya dönmüş de vicdanını orada vestiyerde bırakmış.
ÖRTÜYÜ KALDIRIYORUM
Beyefendi gazetecidir, görünüşte pek terbiyelidir; severim de kendisini. Ama sistem terbiyelisine terbiyesizine bakmıyor; hepsine görevler yüklüyor. Sedat Ergin lere şu görev; Fehmi Koru, İsmet Berkan, Emre Aközlere o görev!
Mehmet Barlas da efendi adamdır. Bu efendi görüntüleri, bu terbiyeli halleri neyi örtebiliyor diye soruyorum kendime. Örtüyü kaldırıyorum, altında bir vicdan kırıntısı, bir hakikat ve sadakat sığınağı, bir sorumluluk duygusu var mı diye bakıyorum. Gördüğüme üzülüyorum, göremediğime de... Hiç olmazsa Dostoyevski nin İnsancıklarını bulabilseydim orada. İnsan yetersiz olabilir, düşkün olabilir ama gördüklerimiz başka bir şey!
Bilmiyorlar mı onlar Doğu Perinçek in İşçi Partisi Genel Başkanı olduğunu, başka örgütlerin emir ve disiplini altına sala alınamayacağını, Türkiye deki devlet dâhil hiçbir devlete boyun eğmediğini ve eğmeyeceğini?
Bilirler! Ancak bu çözülen Türkiye de onlara yüklenen misyon, bilgi vermek değildir; bilgiyi kirletmektir; gerçekleri çiğnemektir; bu milleti ayakta tutan, birbirine bağlayan değerleri yıkmaktır.
HARCANANLAR TARİHİNE GEÇENLER
VE BAŞI DİK YAZARLARIMIZ
Bir de Radikal Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan var. O, Sedat Ergin, Mehmet Barlas türünden değil; Fehmi Koru, Şamil Tayyar, Zihni Çakır, Perihan Mağden, Engin Ardıç, Emre Aköz türünden. Başka deyişle ön cepheye sürülen özel görevlilerden. Yazdığı Ergenekon darbeler tarihi ne bakınız, bütün darbeleri kendi gazeteciliğine vuruyor; ismini harcananlar tarihine yazdırıyor.
Basınımızın kahramanları da var; başı dik gazetecilerimiz, hakikat aşkıyla yaşayanlar. Onlar, milletin ayağa kalkan vicdanıdır:
Oktay Akballar, Erol Manisalılar, Bekir Coşkunlar, Melih Aşıklar, Rıza Zelyutlar, Rahmi Turanlar, Hasan Pulurlar, Mehmet Türkerler, Emin Çölaşanlar, Behiç Kılıçlar, daha niceleri ve gerçekleri halka taşımak için fedakarca çalışan haberciler.
YURTSEVERLİK TERÖR LİSTESİNDE
Misyon belirlenmiş. Hem de yüksek merkezlerden. Yurtseverlik yasadışı ilan edilmiş. Milliyetçilik ABD nin, AB nin ve elbette Tayyip Erdoğan ın İçişleri Bakanlığı nın Terör Listesi ne alınmış.
Eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal ın Vatan gazetesinde yayınlanan açıklamasını dikkatli okuyunuz. PKK, Türkiye için tehdit listesinden aslında çıkartılıyor, ulusalcılık sa listenin başına yazılıyor.
Öyleyse vurun yurtseverliğe, vurun Milli devlete, vurun o Milli devletin kurucusu Atatürk e!
Yakın Almanya da Türklerin evlerini! Beysbol sopalarıyla döve döve öldürün Danimarka da gazete dağıtan Türk çocuğu Deniz i!
Türk ü yakmak, Türk e vurmak, Türk e sövmek ırkçılık değildir; Avrupa standartlarıdır.
Müslüman ı yakmak, Müslüman a vurmak, Hz. Muhammed e hakaret etmek; yobazlık değildir; Kopenhag kriterleridir.
GÖĞSÜ DARALAN YARGIÇ
Tekirdağ ın dağı var ya, işte eğilip bükülmeyen kişiliğimle, teslim alınamayan vicdanımla, devrimci bir hayatla oluşmuş bilincimle, emekçi halka bağlılıktan ve bilimsellikten beslenen kararlılık ve söze bağlılığımla, o dağın üzerinden İstanbul a bakıyorum.
Beşiktaş ta bir yargıç kürsüde, yüzüme bakamıyor, göğsü daralmış, derin derin soluklanıyor. Ona nasıl yardım edebilirim, vicdanına oksijen mi çekmek istiyor diye düşünüyorum. Hayır, tersine vicdanına oksijen gitmesin istediği için göğsü sıkışıyor. İnsanın vicdanına direnmesi zor iş!
Belki üç çocuğunu tamamlamış, belki kolejde okuyorlar. Düzen kurulmuş, Fethullahçı Gladyo tezgâhı çalıştırıyor. O tezgâhın tıkır tıkır işlemesi ile göğsü daralan yargıcın ve çocuklarının kurulu düzeni, ister istemez aynı sistemde buluşuyor.
Aklıma yeniden, yakınları ile telefonda helalleştikten sonra yavrularının kafalarına o kurşunları sıkan işsiz baba geliyor. Göğsü sıkışan yargıcın bozulmamasın istediği küçük dünyası ve o işsiz babanın yıkılan dünyası, hepsi aynı dünyanın manzaraları.
Vicdanları soluksuz kalan küçük dünyalar ve çocuğuna ekmek götüremeyen, sönen dünyalar. Biri olmasa, öbürü de olmayacak!
GEMİCİKLERİ OLAN ÇOCUKLAR
Yalnız o Beşiktaş taki yargıcın, yalnız o terbiyeli gazetecilerin, yalnız o evine ekmek götüremeyen işsiz babaların çocukları yok; başka çocuklarda var bu Türkiye tablosunda. Stadyum uzunluğunda gemicikleri olan çocuklar... Büyük hırsızların, sıcak para komisyoncularının, haram yiyen faizcilerin, tarikat rantçılarının çocukları.
O gemicikleri olan zavallı çocukların beyinlerine, vicdanlarına, hayatlarına sıkılan kurşunları, akıtılan zehirleri düşünüyorum; bir baba olarak, o işsiz babanın şu an bulunduğu yer daha iyi.
YAMAN ÇELİŞME
Tablo şimdi tamamlanıyor. O haram yiyici babalar çocuklarına gemicikler alsın diye, o işsiz baba evine ekmek götüremiyor! Ve işsiz baba henüz, üç çocuk yapın talimatını tamamlayamadan, iki kız evladının beynine iki kurşunu sıkıyor.
Ve o zavallı çocukların altına gemicikler çekilirken, bir Cumhuriyet yıkılıyor! Atatürk terör listesine alınıyor ve çözüm zindanlara tıkılıyor. ABD ve AB den milliyetçiliği tehdit eden fetvalar geliyor.
İşte yaman çelişme!
Çocuğuna gemicik alan haram yiyiciler ile çocuğuna ekmek götüremeyenlerin çelişmesi!
Küresel zalimler ile devletsiz ve vatansız bırakılmak istenen koskoca bir milletin çelişmesi!
SüperNATO güdümlü Fethullahçı çete (Gladyo) ile Namık Kemallerin, Mustafa Kemallerin, Doğan Özlerin, Eşref Bitlislerin, Uğur Mumcuların 150 yıllık çelişmesi!
Peki o beyefendi gazeteciler, o göğsü sıkışan yargıç bu çelişmenin neresinde?
Sisteme herkes üç çocuğuyla bağlanıyor; küçük dünyalarıyla!
DÖRT ÇOCUĞUMUZ VAR
Sağ olsun Şule Perinçek, bizim dört çocuğumuz var. Tayyip Erdoğan bilse, bizi çok sevecek. Üç çocuktan bir fazla yaptık çünkü.
Onlara gemicik almaya yönelmedik; kâğıttan gemi yapmayı öğrettik; emek vermeyi bilsinler, yaratıcı olsunlar diye.
Hiçbirinin ehliyeti yok, işlerine ve okullarına otobüsle, dolmuşla gidiyorlar; yurttaşlarıyla omuz omuza.
Onlara okumayı, öğrenmeyi, varlıklarını gereğinde milletleri için feda etmeyi, devrimciliği öğrettik;
Hiçbir baba çocuğuna ekmek götüremez hallere düşmesin diye.
Ve hiçbir çocuk zahmetsiz, emeksiz gemiciklere konmasın, haramzade olmasın diye.
Ve hiçbir anne, hiçbir gelin, şehit olan yavrusunun ve nişanlısının tabutuna kapanıp ağlamasın diye.
Evet, bizim dört çocuğumuz var: bizi mahcup etmiyorlar.
Türk milletinin de 24 milyon çocuğu var.
Bütün alametler devrime işaret ediyor. Kıyametin kutsal kitaplardaki tanımı değil mi şu yaşananlar?