#1
YÜRÜYEN KIZ
Celal İlhan
Kız, kendini bir başka hissediyordu bu sabah.
Evden çıktıktan sonra, otobüs bekleyeceği durağa varana değin, özgüveninin giderek arttığını duyumsadı. Çevresindeki şeylerin onu, en vazgeçilmez parçası gibi gördüğünü; üstünde yürüdüğü yolun, sıcacık ve gergin bedenini okşayan sabah yelinin, bahçe duvarlarından taşan, kokusuyla soluklandığı, önüne dek uzanan dallarına dokunarak geçtiği leylakların hoşnutluğunu duyumsadı.
Günaydın, diyebilmek için can atsalar da yanlış anlaşılmaktan çekinip bunu yapamayanların, teğet geçen bakışlarındaki hayranlığı gördü.
Bugün olmasını beklediği buluşma, bedeninde binlerce kanadın varlığını fark ettirmişti ona. İyi bir gece geçirmesinin, mevsimlerden bahar olmasının da bu haline katkısı yadsınamazdı.
Herkes, her şey ağız birliği etmişti onu yüceltmek için. Babasının, aynanın karşısında saçlarını tarayan kızına bakıp, ortada neden yokken, Senin için yapamayacağım şey yoktur bilirsin, demesi de taşkınlaştırmıştı duygularını. Durağa doğru yürürken, yürümüyor uçuyordu kız. Yine de tüm evrenin en güzel, en çekici kızı olduğuna inanması için durakta başlayıp, Kızılaya değin uzanan otobüs yolculuğunda, üstüne çevrilmiş coşkulu erkek bakışlarına gereksinimi vardı kızın.
Orta kapısından indiği otobüsün uzaklaşmasını, içi kabararak izledi.
Onun için, yirmi dakika süren bir mutluluktu bu yolculuk.
Hemen yürümedi. Durdur30; Düşündür30; Coşkusunu denetim altında tutmalıydı. Yakınındaki dükkânın sergenine yanaştı. Sergendeki, mankenlere giydirilmiş kadın giysilerine bakıyormuş gibi yapmadan baktı camdaki yansısına. Omzuna dökülen ışıltılı, gür, siyah saçlarından başlayarak, yapay hiçbir desteğe yer vermediği yüzünü gözden geçirdi. Parıltılarla dolu gözleri, saçlarından da karaydı kızın. Dolunayı anımsatan, yuvarlak sayılabilecek yüzü dinginliğin, coşkunun ve erinçin bir toplamıydı. Boynu, omuzları hele de göğüsleri. Hangi yaratıcı ressam, sanat ve matematiği ustalıkla ve esinle yoğurarak bu olağanüstü dengeyi yakalayabilmişti? Belki böyle bir eser vardı da kız bundan habersizdi. Eleştirel yaklaşımına, Keşke bir kusur bulabilsem, demesine karşın, hiçbir yerinde en küçük bir eksiklik ya da fazlalık bulamadı.
Denetiminden başarıyla sıyrıldı.
Ona doğru yürüyebilirdi şimdi.
Yürüdür30;
Yürümüyor akıyordu kız...
Bulanık bahar seli değil, dağların doruklarından kaynayan yürek soğutan suydu.
Hırçın değil, görkemli ve kararlıydı.
Saçılıp savrulmuyordu, gümbür gümbürdü yürüyüşü.
Zamanı vardı daha. Yolu üstündeki şık mağazalardan birkaçına girip oyalanabilirdi. Girdiği mağazalarda prenses gibi karşılandığını fark etti. Önce tezgâhtarlar, sonra mal sahipleri yerlerinden fırlıyor ne istediğin, nasıl istediğini soruyorlardı. Ne isterse alabileceğini, kendisinden para istemeye kimsenin akıl edemeyeceğini düşündürüyorlardı ona.
Prenses gibi karşılanmasını yadırgamıyordu.
Kızılay da her zamanki gibiydi kaldırımlar. Birbirine çarpan kollar, baldırlar, göğüsler ve bakışlar. Ama kızın, biriyle, hatta birçoğuyla çarpışmaktan korkusu yoktu. Kime, neresi dokunursa dokunsun o kişinin mutlu olacağına inanıyordu. Genç, yaşlı, erkek ya da kadın olmasının ne önemi vardı?
O yürürken; bulutların üstünde yol alan bir uçağın havayı yarması gibi, insan kalabalığı yarılıyor ona yol veriyordu. Arkasındaysa bir anafor oluşuyor, insanlar, önce başlarının, sonra bedenlerinin geriye doğru esnemesine engel olamıyorlardı.
Anafordan kurtulmaya çalışan genç adam arkadaşına, Bu kız kesin dünya güzelidir, dedi ve içini çekti. Öteki hüzünlü, başını sallamakla yetindi.
Yaşlı çift, gözlerini ondan ayırmadan, hayranlık ve imrenmeyle, Allah korusun, kaderi de güzel olur inşallah, diye söylendi.
Kız, her şeyin farkındaydı. Tutkusuyla, parıltısıyla, sevgisiyle tüm evreni ısıtabileceğini düşünüyordu...
Not: Tırnak imleri silinmiştir. Cİ