#1
EVREN, DÜNYA VE İNSAN
Şafak Altun
Sonsuz, ucu bucağı belli olmayan bir boşluk değil mi bu evren? Başı nerde, sonu nerde? Nerden gelir, nere gider? Yanıtı olmayan sorular, aklın labirentlerinde duvardan duvara çarparlar. Kimi sorular yanıtını bulunca, aklımız tan eder. Evrenin geçmişi ve geleceği insan beynini daha çok hırpalayacak, oyalayacaktır. Ki beyin hümanist bilincin yolunda ilerlerse, aradığı yanıtlarıda bir bir elde edebilecektir.
Evrenin tarihini birçok bilim dalı araştırmaktadır. Elde edilen bilimsel yanıtlar ışığında yapılan araştırmalar, geçmişte birçok patlamalar sonucu oluşan değişimlerin gelecektede devam edeceğini kanıtlamaktadır. Bu patlamalar dünyamızın bu günkü konumunu belirlemiştir. Uzayda başıboş dolaşan kometler gelecekte dünyamıza zarar verebilir mi? İnsanlık buna engel olabilme seviyesine ulaşabilir mi? Bu soruların tümünde, insanı en çok ilgilendiren gelecektir. İşte bu yüzden dünyamız ve insanlığın geleceği evrenin geleceğine bağlıdır saptaması biraz eksik kalmaktadır. İki asır önce geçerli olan yanıtlar, bugün maalesef ki geçerli olamıyor. Atom silahları, çevre kirliliği, nufus patlaması, durdurak bilmeyen savaşlar dünyamızı, yaşamı tehdit eden ve insanın kendisinin yarattığı nedenler değilmidir? İnsanın ulaştığı hangi yerküre dünyamızdan daha güzeldir? Hiç biri! Dünyamız tüm gezegenlerin en iyisi, değilmidir? Yaşam ancak dünyada mevcuttur. Dünya varda yaşamda, insanda var. İnsan aklı dünyamızı tehditler karşısında korumalıdır. İşte bu anlayışı sömürgeci global kapitalizm pekde kavramak istemiyor. Yaşama yönelik tehditlerde bir iken beş oluyor, çoğalmaya devam ediyor.
Romalı filozof, homo homini lupus, yani
insan, insanın kurdudur demiş! Eğer insan negatif düşünmeye başlarsa, insan insanın kurdu saptaması haklılık kazanır. Örneğin bir ülke düşünün, orda ki insanlar tüm komşu ülkeleri, hatta halkın belirli kesimlerinide düşman görmektedir. Bu negatif açıyla oluşan toplumsal pisikiloji olumsuzlukları ister istemez beraberinde getirecektir. İnsan, insanın kurdudur demek ne demektir? İnsan, insanı yer anlamına geliyor! Kimi insanda o beni yer diye kendi savunma mekanızmasını geliştiriyor. Sınırlar çiziliyor, kanunlar konuyor, ordular ve silahlar savaşa hazır hale getiriliyor. Bir savaştır, bir milliyetçilik zehiridir deme gitsin! Bu cennet dünyamız, bu akıl kutusu insanlık, iktidarı elinde bulunduranların yanlış kararları sonucu gerçek felakete ve uçuruma biraz daha yakınlaştırılmaktadır.
Diğer yazılarımda Anadolu Felsefesinden bahsetmiştim. Bu ne anlama geliyor, biraz açıklık kazandırayım. 12. ve 13. yüzyıllarda Anadolu bir aydınlanma dönemi yaşamıştır. Moğol istilaları, Selçukluların ağır vergi koşulları altında halkı yönetemez hale gelmeleri ve devletin dağılması, halk hareketleri ve o dönemde yaşayan Alevi-Bektaşi Erenleri, Ahi Önderleri vb.
İnsan, insanın kardeşidir felsefesini geliştirmişlerdir. İlk aydınlık çağı bu şekilde Anadoluda başlamıştır. Bu felsefe nefreti çağrıştıran anlayışa karşı, sevgiyi, insanı, doğayı sevmeyi öğütlemiştir. Ki bu sayade bozulan Anadolu birliği yeniden oluşmaya başlamıştır. Osmanlı bu ortamı çok iyi kullanarak bütün beylikleri kendine bağlamasını başarmıştır. Osmanlı patişahlarının bu gelişme karşısında kabaran iştahları, güzel başlangıcında sonunu getirmiş, Anadolu felsefesi kıyıma uğrarken, arap katı islam anlayışı Anadoluya zorla dayatılmıştır. Kardeşlik ve sevgi yolunda ki iyimserlik, kötümserliğe yenik düşmüştür, ama yok olmamıştır.
Bu günkü mesele, insan, insanın kardeşimi, yoksa kurdumu dur. Kardeş olursak. iyimserlik, sevgi, insanlık ve bütün evren kazanır. Kurd olursak tam tersi olur, aşırı milliyetçilik, yobazlık, pentagon ve modern kolonyalistler kazanır! O zaman bir taraf olmak zorundayız. Ben kardeşliği seçiyorum, ya siz?