Konu Başlığı: Köçek Kömü Köyü Sitesi :: DARBOGAZDAN DASDÜGNEDEN YAYLADAN

Gönderen safak altun - 10-09-2006 17:04
#1

DARBOĞAZDAN DAŞDÜĞNEDEN YAYLADAN...

Senin toprağın da can buldum. İlk soluğumu senin rüzgarlarından aldım. Yazın sıcagında yandım, kışın soğunda dondum.Toprak, ahşap evlerin odaları loş ve karanlıktı. Kerpiç duvarların, ilk ocağım, ilk sığınağım, ilk köşkümdü. Yeryüzünü de gökyüzünü de sende tanıdım. Dolunaylı akşamlarda oyunlar oynadım. Sifiri karanlıkta kayan yıldızları ilk sende gördüm. İdare ışığında aydınlanırdı akşamlarımız. Karanlık çöktümü göz gözü görmezdi. Kurdun kuşun yuvasına çekildiği gibi çekilirdik evlerimize. Çekirgeler ve kurbağalar gecenin en güzel senfonilerini çalardı. Penceresi bulunmayan samanlık odalarında çocukluğumun ilk oyunlarını oynadım. Daldım mı yumucuk oyununa, sapa, samana aldırmazdım hiç. İnek sesi, öküz sesi, kedi ve tavuk sesiy di ilk melodilerim. Birde kağnı sesini unutmadım asla. İrizaka soğluğa giden yoldan bir bozlak okurdu, pir okurdu.

Canan ellerinde, canan ararken
Düştü yüreğime dert garip garip
Oturmuş nazlı yar zülfün tararken
Düştü yüreğime dert garip garip...

Demir gibi adamdı, İrizaka. Bir kağnı sapı tek başına yüklerdi. Ne çalışkan adamdı anlatamam. Bize gülerek, Ben kara topraktanım, derdi. Hele bir tırpana başladımı, kimse ardından yetişemezdi. Dönüm dönüm tarlaları devirirdi. Duyduk ki hastalanmış ve ameliyat olmuş. Bu amansız hastalık bir yılda devirdi demir gibi adamı.

Kağnılar gelirdi gıç gıç ederek,
Darboğazdan daşdüğneden, yayladan,
Kağnılar ki sap dolu saman dolu,
Üzümleri taşırlardı bağlardan.

Biz çocuktuk oynamayı severdik,
Bahçelerden kargaları kovardık,
Gücümüzün yettiğini döverdik,
İsterseniz sorun bunu sağlardan.

Okul vakti okullara giderdik,
Yaz geldimi hayvanları güderdik,
Acıyıda tatlıyıda tadardık,
Kuru ekmek azığımız yağlardan.

Dambaşda uyurken yıldıza baktık
Güneş ile doğduk güneşle yattık
Ergenliğe bilmeden adım attık
Türlü türlü zehir içtik ağlardan

Camiyi biz cem evine çevirdik,
Tabuları birer birer devirdik,
Devrimciydik biraz birşey bilirdik,
Türkülermiz duyulurdu dağlardan.
1.
İlk doktorum okuma yazma bilmeyen Hotak karıymış. O kambur, eğik, kuru ama diri Hotak karı mum ışığında kesmiş göbeğimi. Aşşağı mahallenin tüm çocuklarını o doğurturmuş. Şimdi yaşasaydı ve öpseydim o mübaarek ellerinden. Köyden başka bir dünya görmeden ölmüş gitmiş. Ve büyüdüğüm de en çok Hotak karının bahçesin den kaysı yolardım. Ne tuhaf, değilmi! Kendi bahçemizde erikler, kaysılar yerde çürüken, komşunun kaysısını çalardık. Vahşi köylü çocuklarıydık, adam olana kadar.
Baharları açan çiğdem çiçeğim, yazın ekin başaklarından firik ütelediğim, dambaşlarında hedik kuruttuğum, karlı suları, türlü yemişlerini yediğim sevgili Köyüm. Gelincik çiçekleri arasında sığırcık yumurtası toplardım. Sulu dere boylarında küme küme rengarenk kelebekleri taşlardım. Taşlı tarlanda mal otlattım. Küçük kaya yığınlarını unutmadım. Birde inciğime değen o hain taşları. Daşdüğneden aşar giderdi mal güden pantosu yamalı, yüzleri güneşte kavrulmuş çocuklar. Çocuklar ki her biri oyun oynar gibi çalışırlardı, bağda, bahçede ve tarlada. Mal peşinde, kuzu, koyun peşinde geçerdi günlerimiz. Mallar öğle uykusuna dalınca bizlerde çatal, çomak oyununa dalardık. Sığlıkdan Süleyman ağanın sesi uyandırırdı hepimizi;
Gobeller, gobeller, ula eşşoğlueşşekler, mallar ekinlere girmiş, ula gobeller, gobeller nerdesiniz?
Hey gidi, hey, ne çilekeş insandı şu Süleyman ağa. Hanımı çok erken ölmüş olsa gerek. Çünkü ben onu hep yalnız bilirim. Alişin Mıstık, Gobeller, ben Süleyman ağa ile öğle yemeği yemem derdi. Adam bi oturdumu üç ekmeği birden götürüyor! Zaman, yavan ekmeğin kıymetli olduğu zamandı. Mal otlatan çocuklar için bir kara üzüm tanesi de önemliydi. Fakat çoğu kez ortaklaşa yerdik. Azığı omaçlı olan gobeller yalnız yemek isterdi. Köylü çocuğu aptal olduğu kadarda kurnazdı; Bah ganaraya, bu ganaranın azığı kesin omaçlı derdik.
2.
Bir ebem vardı, adı Zeynep. Ellerini hatırlıyorum. Elleri kuru buruşlar dolmuştu. Mavi damar larının altında kemikleri sayılabilirdi. Bebekliğim ve ilk çocukluk yıllarım onunla geçmiş. Sonra öğrendim ki ebem gırtlak kanserinden ölmüş. Hastalığına karşı mücadele ederken, birde bizlere bakarmış. En son onu dambaşlarda hedik günlettirken hatırlıyorum. Kırk gün kırk gece ağzına birşey alamamış. Bir su dahi boğazından aşmamış. Sonra 47 yaşında bir doktor dahi görmeden ölmüş. Bizim evin avlusu ağlayan kadınlarla dolmuştu. Zafer, Bayram, Hasan, kadınların ağıt hallerine gülüyoruz. Sonra suratım da beş kardeşin izlerini hissettim. Zarif emem bağırdı, kele onlar çocuktur, ölüden ne anlarlar! Aşşağı mahalleden, yukarı mahalleden kadınlar gelmişdi. Hem ağlıyorlar hemde türkü çağırıyorlardı. Ebem sedirin üstünde uyuyor ve üzeri beyaz bir çarşafla örtülmüşdü. Bende ağlamaya başladım. Bana kimse evde ne olduğundan bahsetmiyordu. Sonraları anladım ebemin öldüğünü. Artık ebesizdim. O benim herşeyimdi. Burda şunuda anlatayım, Anşa Halam benim bu eksiğimi dolduran ikinci ebemdi.
Ebemin ölümü aile birliğini kökten sarsmıştı. Amcam genç ve yeni evlenmiş, hayatı yaşamak isterdi. Babamsa onun tam tersi, işten başka şeylerle ilgilenmezdi. Bu değişik karekterler arası zıtlıklar dedemin olmadığı anlarda daha belirgin olarak açığa çıkardı. Dedem bir daha evlenmemiş ve aile birliğini korumak için kendini feda etmişti. Ebemi çok sevdiğini bilirim. Ama sevgisini hiç belli etmezdi. Kerpiç duvarlar gibi katı insandı eski zamane köylüleri. Örneğin, ben hiç baba sevgisi hatırlamıyorum. Çocuk kucak ister, sevdikleriyle teni tenine değsin, sıcaklığı, sevgiyi yaşamak ister. Bize bunlar verilmezdi. Bazen geleneklerden bazense zamanları olmadığından, Anne Baba sevgisinden oldukça uzaktı çocukluğumuz. Tabi herkes aynı değildi, ama genelde hepimiz böyle yetişirdik. Düşe kalka yürümeye başladığımızda kendimizi dambaşlarda, küllüklerde, çayda, derede bulurduk. Okula başlamakla çalışma hayatımız başlardı. Okul sonrası malın davarın peşinde çile çekerdik.

Çiğdem çiçek çocukluğum
Toz pempe ufacıklıgım
Geri gelmez küçüklüğüm yar
Arayıp bulamadığım
Bulup da bilemediğim
Şimdi hasretin çekerim yar
Bahar dalları yeşilim
Yasemin çiçek kokulum
Uğruna sürgün olduğum
Özledim seni özledim yar

Hamburg dan Şafak Altun

Devam edecek.....

Gönderen Mete66 - 10-09-2006 20:23
#2


gecmisi iyi veva kötü bize hatirlatigin icin tesekürler

kalemine ve agzina sagliik

sizi taniyamadim özür dilerim sevgiyle yanaklarindan öperim

hosca kal saglicakla kal Müsavet mete



Gönderen safak altun - 24-09-2006 22:02
#3

Mete66 yazdı:






Düzenleyen: safak altun - 27-09-2006 19:39